Çukurova’nın Kritik Altyapı Riskleri Değerlendirildi

Çukurova Kalkınma Ajansı (ÇKA) ve Dünya Bankası işbirliği ile yürütmekte olan “Çukurova Kritik Altyapı Risk Değerlendirme Projesi” kapsamında çalıştay düzenlendi.

Çukurova Kalkınma Ajansı’na “dirençlilik” bakış açısının bölgesel planlama sürecine daha etkili entegrasyonu için rehberlik edecek proje, Acclimatise Group Ltd, GTE Carbon ve Türk risk değerlendirme, risk yönetimi ve sektörel uzmanlarından oluşan bir takımca destekleniyor.

ÇKA Genel Sekreteri Dr. Lutfi Altunsu, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Dünya Bankası ortaklığında gerçekleştirilen projenin Çukurova’nın üretim üssü olabilmesi için sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak adına başlatıldığını söyledi. Altunsu proje ile ilgili, “Projedeki hedefimiz enerji ve lojistik sektörlerindeki kritik altyapıları belirlemek, bu altyapıların jeolojik ve hidrometeorolojik tehlikelere karşı risk analizlerini gerçekleştirerek direnç arttırmaya yönelik faaliyetleri planlamaktır. Çalışmanın aynı zamanda kritik altyapılara ilişkin farkındalığı arttırmak ve risk çalışmalarında bölgesel kapasiteyi arttırmak gibi bir alt hedefi bulunmaktadır. Bu yüzden çalışmanın başından itibaren gerçekleştirilen toplantı, çalıştay ve görüşmelerle bölgedeki kurum ve firmaların projeye dahil edilmesi için azami gayret gösterilmiştir” dedi.

Afet risk azaltımının planlama ve yatırım programlarına dahil edilmesi için “Japonya-Dünya Bankası Programı” kapsamında finanse edilen projenin Türkiye’deki pilot projelerden bir tanesi olduğuna değinen Altunsu, “Dünya Bankası afet riskleri ve tedbirler noktasında destekler sunmakta ve Afet Risk Yönetimi konusunda küresel bir lider olarak öne çıkmaktadır. Projedeki yüklenici firmalar İngiltere’den Acclimatise grubu, İtalya’dan Riskapp firması, Türkiye’den GTE Carbon ile Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi’nden Profesör Mustafa Erdik’tir. Yüklenici firma ve kişiler iklim değişikliği ve deprem gibi alanlarda uluslararası birçok çalışmaya sahiptir. Bu çalışmanın da bilimsel ilkeler çerçevesinde uluslararası standartlara uygun biçimde hayata geçmesi bizim açımızdan sevindiricidir” diye konuştu.

(Haber & fotoğraf kaynağı: Milliyet, 20 Ocak 2017)

Büyük Menderes Havzası’nda Temiz Üretime Geçiş Bilgilendirme Toplantısı Gerçekleştirildi

Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nce pilot havza olarak belirlenen Büyük Menderes’te, Entegre Havza Yönetimi yaklaşımı çerçevesinde su kaynaklarının korunması, sürdürülebilir kullanımı ve su kalitesinin izlenmesi bir öncelik olarak belirlenmiş, nehir üzerinde WWF Türkiye* tarafından yürütülen üç yıllık su kalitesi izleme çalışmasının çıktıları, ekolojik ve sosyo-ekonomik analizlerle birlikte “Büyük Menderes Havza Atlası” başlığıyla 2013 yılında yayımlanmıştır.

WWF Türkiye’nin bu perspektifle havzada yürütmekte olduğu çalışmaların yeni hedefi, iyi örnek olarak “Su Koruyuculuğu” yaklaşmının hayata geçirilmesidir. Özel sektörün karşı karşıya bulunduğu su risklerinin farkına varmasını, bunları gidermeye yönelik önlemlerin geliştirilmesini ve su kaynaklarının korunması için kolektif haraketi teşvik eden Su Koruyuculuğu mekanizmasının havzada geliştirilmesi amacıyla WWF Türkiye desteği ve GTE Carbon ve Prof. Dr. Göksel Demirer (ODTÜ) tarafından Uşak, Denizli ve Aydın illerindeki tekstil ve deri sanayinde ‘temiz üretim’ sürecine geçişi destekleyici çeşitli çalışmalar gerçekleştirilecektir.

Bu çerçevede, B. Menderes Havzası için WWF Türkiye tarafından geliştirilen Su Koruyuculuğu stratejisinin paylaşıldığı, Temiz Üretim kavramı ve olası kazanımlarını birlikte değerlendirildiği ve bu süreçte işbirliği yapılacak taraflarla bir araya gelerek fikir alış verişinde bulunulduğu Bilgilendirme Toplantısı 4 Ocak 2017′de ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü’nde düzenlenmiştir.

Büyük Menderes Havzası’nda Tekstil ve Deri Sektörlerinde Temiz Üretime Geçiş Bilgilendirme Toplantısı kapsamında Büyük Menderes Su Koruyuculuğu Stratejisi’ni WWF Türkiye Doğa Koruma Yetkilisi Eren Atak, Temiz Üretim Kavramsal Çerçevesini ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Göksel Demirer, Temiz Üretim Uygulama Örneklerini ise GTE Carbon’dan Dr. Emrah Alkaya sunmuşlardır. Bunun yanında İzmir Eko Verimlilik Programı sunumu ve ilgili belgesel gösterimi katılımcılar tarafından ilgi görmüş; takip eden proje kapsamındaki bilgi alışverişine katkı sağlamıştır.

(* WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), 40 yılı aşkın geçmişiyle, biyolojik çeşitliliği korumak, yenilenebilir kaynakların sürdürülebilir kullanımını sağlamak ve iklim değişikliğiyle mücadele etmek suretiyle insanın doğayla uyum içinde yaşadığı bir gelecek için çalışmaktadır.)

COP 22’nin Ardından: Türkiye’de İş Dünyası Ne Beklemeli?

(Yazan: Arif Cem Gündoğan)

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamındaki 22. Taraflar Toplantısı (COP22) 7-18 Kasım 2016 tarihleri arasında Fas’ın Marakeş şehrinde gerçekleştirildi. Paris Anlaşması’nın resmen yürürlüğe girmesinden günler sonra gerçekleşen iklim zirvesinin iş dünyası için önemi, çıktıları ve bundan sonraki döneme ilişkin beklentileri sizler için özetledik.

Yeni rejimi hatırlamak gerekirse: Paris Anlaşması

İnsan kaynaklı iklim değişikliği ile mücadelede küresel mücadelenin hatlarını belirleyen Paris Anlaşması bilindiği üzere gerekli şartların sağlanmasının ardından 4 Kasım 2016’da resmen yürürlüğe girmiş oldu. 23 Kasım 2016 itibari ile 113 ülkenin resmen taraf olduğu anlaşma kapsamında dünyanın düşük karbon ekonomisine (ve nihai olarak net-sıfır karbonlu bir ekonomiye) geçişini müjdeleyen hedefler söz konusuydu. Paris Anlaşması kapsamındaki hedefleri özetle hatırlamak gerekirse:

İnsan kaynaklı iklim değişikliği ile bağlantılı yaşanan küresel sıcaklık artışı Paris Anlaşması ile 2°C’nin olabildiğince altında (ve mümkünse 1.5°C’de) dizginlenmeye çalışılacak. Bu hedefe ulaşılabilmesi için ulusal katkılar (NDC’ler) kritik öneme sahip olacak. Ulusal katkılar düzenli aralıklarla daha iddialı hedeflerle güncellenerek küresel mücadelenin etkinleştirilmesi hedefleniyor. Anlaşmada 2050-2100 yılları arasında insan kaynaklı seragazı salımların ve yutak kapasitesinin arasında bir denge kurulması uzun dönemli hedef olarak belirtiliyor. Yani doğal süreçlere insan müdahalesini sıfıra indirmek amaçlanıyor. Paris Anlaşması, uyum (adaptasyon) konusuna azaltım (mitigasyon) konusuna verdiği önemi atfediyor. Bundan böyle ülkeler ulusal katkılarında uyum tedbirlerini belirtmek ve sürekli güncellemek durumunda olacaklar. İklim finansmanı açısından ise daha önce belirlenen 2020 itibari ile yılda 100 milyar dolar hedefi taban meblağ olarak kabul görmüş durumda. Bu finansman özellikle Yeşil İklim Fonu (GCF) aracılığı ile dağıtılacak. Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere finansal desteğinin boyutu 2020’den itibaren somut ihtiyaç değerlendirmeleri üzerinden artarak devam edecek.

Peki, COP22 Marakeş’te gerçekleştirilen zirvede neler oldu?

Fas’taki zirvenin ilk gününe Türkiye’nin hâlihazırda Ek-1 (gelişmiş ülkeler) kategorisinde olduğu için erişiminin bulunmadığı Yeşil İklim Fonu (GCF) kapsamında iklim finansmanına erişim isteği damga vurdu. Çerçeve sözleşme kapsamında tanınan özel şartlarına dayanarak sadece azaltım (mitigasyon) ile ilgili olarak fona erişim sağlaman isteyen Türkiye’nin talebi hakkında bir karara varılamadığı için konu açık uçlu istişarelerle değerlendirilecek ve süreç COP23 başkanlığına raporlanacak.

COP22’de gündemde büyük yer kaplayan konulardan bir diğeri ABD’deki seçimlerde Trump’ın galip gelmesiydi. Trump’ın ABD’yi iklim değişikliği ile mücadelede bir kazanım olan Paris Anlaşması’ndan çekebileceği üzerine kampanya sürecinde verdiği demeçler başkanlığı kesinleşince seçim sonucu bir endişe kaynağı olsa da gerek ABD Dışişleri Bakanı J. Kerry & J. Pershing gibi üst düzey müzakerecilerin açıklamaları gereke taraf ülkelerin ortak duruşları küresel mücadelenin ve Paris Anlaşması’nın başlattığı momentumun durdurulamaz olduğunun altını tekrar çizmiş oldu. Bu noktada her ihtimale karşın belirtmekte fayda var: ABD’nin Paris Anlaşması’ndan çekilmesi 4 yıllık bir süreç olacak. Eğer çerçeve sözleşmeden çekilmeye karar verirse bu süreç 1 yıla kadar düşebilir. ABD’nin uluslararası hukuk ve diplomasi çerçevesinde böylesine olumsuz bir hamle yapması beklenmemekte. Müzakerelerde ABD çekilirse biz de çekilmeyi düşünürüz diyen bir taraf olmadığını not etmekte de fayda var. ABD’li önde gelen şirketlerin ve eyaletlerin seçim sonrasında Paris Anlaşması’na sahip çıkıyoruz dediğini de not edelim.

COP22 kapsamındaki müzakerelerin ana odağında çerçevesi hazır olan Paris Anlaşması’nın detayları ve nasıl uygulanacağı yer almaktaydı. Bu anlamda anlaşmanın uygulanışına dair bir “kural kitabı” 2018 yılına dek hazır hale getirilecek. Müzakerelerde ağırlığı olan bir diğer günden ise iklim finansmanıydı. Bu konuda hâlihazırda masada olan finansman sözlerinin 2020 itibari ile yılda 100 milyar dolarlık miktardan çok daha az olduğu vurgulandı ve bir takım yeni katkılar ilan edildi. Ancak belirgin bir ilerlemeden ziyade, neyin iklim finansmanı sayılıp sayılmayacağı ve hangi mekanizmaların kullanılabileceği üzerinde tartışıldı. Bunun dışında ulusal katkıların (NDC) Paris Anlaşması hedefleri göz önüne alındığında yetersiz olduğu vurgulandı ve 2018 yılı itibari ile gözden geçirilmesi konusundaki irade pekiştirildi. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden kaynaklanan kayıp ve zararların tespiti ile ilgili 5 yıllık bir çalışma planı da üzerinde uzlaşılan konular arasında yerini aldı.

Türkiye Paris Anlaşması’nı imzalamasına rağmen Anlaşma metni resmi onay için henüz meclis gündemine gelmedi. Yapılan açıklamalardan anlaşılan tabloda Türkiye’nin resmi onay için Yeşil İklim Fonu kapsamında iklim finansman erişimi için talep ettiği COP kararına dair yürütülen açık uçlu istişare sürecinden çıkacak kararı beklediği anlaşılmakta. Bu konuda en azından 2017 ilkbaharında Almanya Bonn’da gerçekleştirilecek iklim değişikliği konferansı ve eş zamanlı SBI 45 toplantılarının çıktılarını bekleyeceğimizi öngörebiliriz.

COP22 sürecinde şirketlerden ne haber var?

COP22 hemen öncesinde, esnasında ve hemen sonrasında özel sektör liderliğindeki pek çok yeni inisiyatif ve duyuruya şahit olduk. Bunlardan birisi daha önceki yazılarımızda yer verdiğimiz Bilim Temelli Hedefler (SBTs – Science Based Targets) konusundaydı. İklim değişikliği ile etkin bir mücadele için bilimsel metotlar kullanılarak iddialı hedefler belirleyen şirket sayısı küresel çapta 200’ü geçti. Piyasa değerleri 4.8 trilyon doları bulan şirketler arasında Coca Cola, Dell, Kellogg, P&G ve Sony gibi şirketler bulunuyor. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için şu adrese göz atılabilir.

Paris Anlaşması ile beraber önemi artan NAZCA platformunun devlet dışı aktörlerin (sivil toplum, özel sektör, belediyeler, vb) iklim değişikliği ile mücadele hedefleri ve katkılarının kayıt altına alınacağı ilk adres olması hedefleniyordu. COP22 ile beraber NAZCA resmi portal haline gelmiş oldu. NAZCA bünyesinde 3300’ü aşkın katkı şu anda kamuoyuna açık şekilde sergileniyor. Kendi hedeflerinizi burada sergilemeniz mümkün.

COP22’deki etkinlikler ve çıktılar özellikle karbon fiyatlandırmaya ilişkin piyasa mekanizmalarının önem kazanmaya devam ettiğine işaret eden gelişmeleri de içeriyor. Bu noktada Türkiye dahil 101 ülkenin ulusal katkı belgelerinde (NDCs) karbon fiyatlandırmayı bir tedbir olarak kullanmayı hedeflediğini belirtmekte fayda var. Dünya üzerinde halihazırda işleyen veya işlemesi planlanan 42 karbon fiyatlandırma inisiyatifi mevcut. Aktif olanlar küresel seragazı salımlarının yaklaşık %13’ünü kapsarken fiyatlandırma gelirlerinin sadece 2015 yılında 26 milyar dolarlık bir kaynak yarattığını, ve önceki seneye kıyasla %60 artış kaydettiğinin altını çizelim. Özel sektörde ise küresel çapta 1200’ü aşkın şirketin hâlihazırda veya önümüzdeki 2 yıl içinde şirket içi bir fiyatlandırma modeli kullandığını/kullanacağını söyleyebiliriz. Öte yandan havacılık ve gemi taşımacılığından doğan seragazları ve belirli sektör faaliyetlerinde salınan HFC gazlarına dair Paris Anlaşması’na ek olarak gelişen anlaşma ve protokoller piyasa mekanizmalarına olan ilgiyi arttırması sürpriz bir gelişme olmayacak.

COP22 sürecinde iş dünyasının küresel iklim mücadelesine katkısını özetleme iddiasını taşıyan, UN Global Compact tarafından önemli bir raporun lansmanı yapıldı. İçeriğinden bahsederek bu kısmı bitirelim. Rapor, RE100, Küresel Enerji Hızlandırıcı Platformu, Montreal Karbon Katkıları, Dekarbonizasyon Koalisyonu Portfolyosu gibi iş dünyası liderliğinde yürüyen girişimlerle ilgili gelişmeleri derliyor ve sadece iklim değişikliği değil Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ilişkin bağlantılı çabaları da gözler önüne seriyor. Özetle özel sektörün katkısı katlanarak artmaya devam ediyor.

Türkiye’deki şirketler ne bekleyebilir?

Özetle şu gelişmelere hazırlıklı olmakta fayda var:

  • Türkiye henüz Paris Anlaşması’nı resmen onaylamadı ancak iklim değişikliği ile mücadele tedbirlerinde ve bağlantılı mevzuatın gelişmesinde ekonomik, sosyal ve çevresel faydalar olduğu açık olduğu için bu bağlamdaki ilerlemenin devam edeceğini varsayabiliriz. Mevzuat anlamında yeni gelişmeleri yakından takip ve hazırlık önem kazanacak.
  • İklim finansmanı konusu gündemde önemli yer kaplamaya başladı. İklim finansmanına çok boyutlu bir perspektifle yaklaşılıyor. Özel sektörün özellikle kalkınma odaklı bankalardan yararlanabileceği finansman seçenekleri söz konusu ve bunların hacimleri artarak devam edecek. Bu bağlamda enerji başta olmak üzere kaynak verimliliği, yenilenebilir enerji kullanımı, döngüsel ekonomiye ilişkin tedbirler, karbon envanter yönetimi ve sertifikasyonu gibi alanlarda finansman fırsatları artacak.
  • Karbon fiyatlandırma seçenekleri giderek artan şekilde yaygınlaşacak ve piyasa mekanizmalarının ağırlığı da benzer şekilde artacak. Karbon sertifika fiyatlarının sıkı bir denetim ve zorunlu bir piyasa olmadan artacağını söylemek zor (hatta zorunlu piyasalarda da ek tedbirler olmadan ek gelişmeler yaşanmayacaktır) ancak bu anlamda fiyat koridorları, taban ve tavan karbon fiyatları gibi tedbirler görünümü kesinlikle değiştirecektir. İngiltere’de enerji üretim kompozisyonun hızla değişmesindeki en temel sebeplerden birinin bu olduğunu hatırlayalım.
  • İklim değişikliği ile mücadelede özel sektörün artan bir risk algısı var. İklim değişikliğine uyum çok kritik hale gelmeye başladı zira Paris Anlaşması ve çabalara rağmen dünya tahminimizden zorlu bir patikada hala… Bu bağlamda iklimsel risk değerlendirmeleri, kırılganlık analizleri, tedarik zincirlerinde stres testleri ve uyum önlemleri geliştirilmesi gibi seçeneklere gittikça artan oranda başvurulacaktır.

Tüm bunların özel sektörün ekonomik açıdan daha az maliyetli şekilde düşük karbon ekonomisine doğru yol almasına yardımcı olacak tedbirlerden sadece bazıları olduğunu hatırlatıp gelişmelere yeterince kaynak ve önem ayırmayan şirketleri daha maliyetli ve dahi zorlu bir geleceğin beklediğini belirtelim.

“Türkiye için Yeşil Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Çerçevesi Geliştirilmesi” Projesi açılışı gerçekleştirildi

“Türkiye için Yeşil Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Çerçevesi Geliştirilmesi” Projesi 9 Kasım 2016 tarihinde İstanbul’da yapılan bir açılış toplantısı ile başladı. Ana amacı Türkiye’deki OSB’lerin sürdürülebilir ve kaynak verimli endüstriyel parklara dönüştürülmesi ve tasarlanması için ulusal bir çerçeve geliştirmek olan projenin ana faydalanıcısı Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’dır. 9 ayda tamamlanması planlanan proje Dünya Bankası ve Uluslararası Finans Kurumu tarafından finanse edilmekte; GTE Carbon liderliğindeki Carbon Trust ve ERM’den oluşan konsorsiyumca yürütülmektedir. Proje takımına Prof. Dr. Göksel Demirer (ODTÜ) gibi kaynak verimliliği, temiz üretim ve endüstriyel simbiyoz alanlarında oldukça deneyimli uzmanlardan oluşan bir danışman kadrosu da destek vermekte.

Türkiye’de Yeşil Rekabetçilik, Türkiye’de Yeşil OSB’ler Programının Değerlendirilmesi ve Türkiye’deki Bağlantılı Çalışma/Projeler başlıklı 3 oturumda gerçekleştirilen açılış toplantısında hazır bulunan yararlanıcı & paydaşlar arasında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü (VGM), Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Bölgeleri Genel Müdürlüğü (SBGM), WB, IFC, KOSGEB, OSBÜK, çeşitli OSB Müdürlükleri ile Sanayi Odaları, TÜBİTAK MAM Çevre ve Temiz Üretim Enstitüsü, Bursa, Eskişehir, BilecikKalkınma Ajansı (BEBKA), Doğu Marmara Kalkınma Ajansı (MARKA), Trakya Kalkınma Ajansı (Trakyaka), Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) ile Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD) temsilcileri bulunmaktadır.

Proje yürütücü konsorsiyum lideri GTE Carbon tarafından gerçekleştirilen “Türkiye İçin Yeşil OSB Çerçevesinin Geliştirilmesi” sunumunda projenin amacı, kapsamı, yöntemi ve iş paketlerine ilişkin detaylar katılımcılarla paylaşılmış; paydaşların bunlara ilişkin görüşleri ve geri bildirimleri alınmıştır.

The Climate Registry: Yenilenebilir Enerji Sertifikaları (RECs) ve Ofsetler Önemli Karbonsuzlaştırma Araçlarıdır

The Climate Registry: Yenilenebilir Enerji Sertifikaları (RECs) ve Ofsetler Önemli Karbonsuzlaştırma Araçlarıdır

Oldukça küçük ancak dünyaya açılmış bir organizasyon olan The Climate Registry (TCR) kar amacı gütmeyen, seragazı raporlama programları dizayn eden ve yürüten bir kurum. Dünyanın pek çok yerinde hükümetlere seragazı ölçümü, raporlaması ve doğrulaması konularında danışmanlık hizmeti sunuyor.

İlk basamak “ölçüm”

“İklim değişikliğine sebep olan etkilerinizi azaltmak için öncelikle referans hattınızın ne olduğunu anlamalısınız” diyor TCR’nin Yürütücü Direktörü David Rosenheim. TCR tam da buradan hareketle salım raporlama, salım azaltım veya Yenilenebilir Enerji Sertifikaları (RECs), karbon ofsetleri gibi azaltım tedbirleri ve bunların tutarlılığı üzerine bir rehber niteliğindeki Genel Raporlama Protokolü’nü tasarladı.

Diğer tüm üye şirketleri gibi TCR de seragazı salımlarını yıllık olarak ölçüyor. Misyonu ile tutarlı olacak şekilde salımlarını daha da azaltacak yolları arayan TCR’nin salımlarının en büyük kaynağını şirket seyahatleri oluşturmakta. Bu kaleme dair azaltım tedbirleri ise oldukça sınırlı kalıyordu.

Yenilenebilir Enerji Sertifikalarının (RECs) ve ofsetlerin karbonsuzlaştırma araçları arasındaki rolleri

TCR’nin iş seyahatlerinden doğan salımları azaltmak amaçlı ilk yaptığı şey telekonferanslara ağırlık vermek olmuş. Engellenemeyen salımlar için Yenilenebilir Enerji Sertifikalarının (RECs) ve ofsetlerin kullanımı tercih ediyorlar ve bunu iyi uygulama olarak öneriyorlar.

2015 yılında politika takımları tarafından yapılan bir öneriye dayanarak Kapsam 1 salımlarını (şirket tarafından sahip olunan ve kontrol edilen kaynaklardan doğan salımlar) ve piyasa temelli Kapsam 2 salımlarını (satın alınan elektrik, ısı veya buhardan doğan salımlar) azaltmak adına ilk kez için Yenilenebilir Enerji Sertifikası (RECs) ve ofset kredileri satın alan TCR, iklim değişikliği ile anlamlı bir mücadele için gereken agresif karbonsuzlaştırma hedeflerini yakalamak için enerji verimliliğinin tek başına yeterli olmayacağının altını çiziyor. Rosenheim Yenilenebilir Enerji Sertifikalarının (RECs) ve ofset kredilerinin bu ihtiyaca en iyi yanıt olabileceğini düşündüğünü söylüyor.

Satın alınan bu sertifikaların ve ofsetlerin kalitesi ve meşruiyetinden emin olunması için mutlaka saygın bir kaynaktan sağlanması gerekiyor. Bu noktada inceleme elzem.

Küçük şirketler çözümün önemli bir parçası

Küçük bir organizasyon olan TCR’nin toplam seragazı salımları görece az. “Ancak büyük ya da küçük her şirketin önemi ve çabasının değeri büyük” diyor Rosenheim.

“Sorumlu bir şirket olmak yalnızca büyük şirketlerin misyonu değil” diyen Rosenheim, küçük şirketlerin iklim değişikliği ile mücadelede önemli role sahip olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “ekonomik değer yaratan çıktıların ve istihdamın yarısı küçük şirketlerden geliyor ve bu şirketlerin iklim değişikliği ile mücadele bağlamında yaptıkları hem bireysel hem de toplam olarak kritik”.

(Bu yazının orijinaline şu adresten ulaşabilirsiniz)

GTE Carbon bu bağlamda ne öneriyor?

Türkiye’deki şirketler ilk kez yenilenebilir enerji tüketimlerini sertifikalandırılmış ve güvenilir şekilde yapabilecek imkana sahip. Yeşil enerji piyasasında  öncü şirketlerden ECOHZ ve GTE Carbon işbirliği ile Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikasyon (I-REC) Standardı Türkiye’de operasyonları bulunan şirketlerin yenilenebilir enerji tüketimlerini dokümante etmelerine olanak tanımaktadır. Bu konuya dair habere buradan ulaşabilirsiniz.

Türkiye Elektrik Sektörünün İklim Değişikliğine Dayanıklılığı: Risk Değerlendirmesi ve Yatırım İhtiyacı Analizi

Avrupa Yeniden İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) tarafından açılan “Türkiye Elektrik Üretim Sektörünün İklim Değişikliğine Dayanıklılığı: Risk Değerlendirmesi ve Yatırım İhtiyacı Analizi” ihalesini Tractabel Engie, GTE Carbon ve Acclimatize ortaklığı kazandı.

İhale kapsamında yürütülmeye başlanılan projede Türkiye elektrik üretim ve iletim sektörlerinin iklim değişikliğinden nasıl etkileneceği araştırılarak elektrik üretiminde ve iletiminde meydana gelebilecek olası azalışlar ve/veya kesintilerin maliyeti ortaya koyulacak; sektörün iklim değişikliğine uyumu için öneriler geliştirilecektir.

Proje kapsamında aynı zamanda Türkiye’de elektrik üretim sektörünün su yoğunluğu faktörleri farklı coğrafyadaki, tipteki ve teknolojileri kullanan santraller için belirlenerek, enerji-su-iklim bağlamında ekonomik ve çevresel açıdan riskli yatırımların önceden belirlenmesi hedefleniyor. EÜAŞ (Elektrik Üretim AŞ) ve özel sektör temsilcilerinin paydaşlığı sayesinde elde edilecek çıktıların daha etkin şekilde benimsenmesi ve yaygınlaştırılması da hedefler arasında yer almakta.

GTE Carbon olarak daha önce EÜAŞ ile beraber yürüttüğümüz “İklim Değişikliğinin Termik Enerji Üretimine Etkisi” projesi deneyimlerini bu yeni proje özelinde değerlendirerek enerji-iklim-su kesişimindeki deneyimimizi ileri taşımayı oldukça önemsemekteyiz.

Webiner Kaydı: Özel Sektör Açısından Paris Anlaşması & Bilim Temelli Seragazı Azaltım Hedefleri Dönemi

GTE Carbon ve Carbon Trust olarak 11 Mayıs 2016 Çarşamba günü saat 14:00‘te düzenlediğimiz “Özel Sektör Açısından Paris Anlaşması & Bilim Temelli Hedefler Dönemi” webinerinde Paris Anlaşması’nı özel sektör açısından değerlendirmiş; bilim temelli sera gazı azaltım hedefi kavramına dair bilgi paylaşımı yapmıştık.

Webinere katılım gösteren kurumlara teşekkürlerimizi sunuyor, katılamayanlar veya yeniden izlemek isteyenler için aşağıdaki bağlantıları paylaşıyoruz:

Bağlantı 1 (YouTube): https://www.youtube.com/watch?v=2VL9X5bq8eM&feature=youtu.be

Bağlantı 2 (Webex): https://thecarbontrust-event.webex.com/thecarbontrust-event/lsr.php?RCID=5ef1ab9d375b1e2718b3842c9770932b 

 [:en]GTE Carbon ve Carbon Trust olarak 11 Mayıs 2016 Çarşamba günü saat 14:00‘te düzenlediğimiz “Özel Sektör Açısından Paris Anlaşması & Bilim Temelli Hedefler Dönemi” webinerinde Paris Anlaşması’nı özel sektör açısından değerlendirmiş; bilim temelli sera gazı azaltım hedefi kavramına dair bilgi paylaşımı yapmıştık.

Webinere katılım gösteren kurumlara teşekkürlerimizi sunuyor, katılamayanlar veya yeniden izlemek isteyenler için aşağıdaki bağlantıları paylaşıyoruz:

Bağlantı 1 (YouTube): https://www.youtube.com/watch?v=2VL9X5bq8eM&feature=youtu.be

Bağlantı 2 (Webex): https://thecarbontrust-event.webex.com/thecarbontrust-event/lsr.php?RCID=5ef1ab9d375b1e2718b3842c9770932b

Orta Ölçekli Sürdürülebilir Enerji Finansman Programı 3. Safhasında (MidSEFFIII) Danışmanlık Ekibindeyiz

GTE Carbon, Avrupa Yatırım Bankası (EIB) ve Avrupa Komisyonu’nun (EC) desteğiyle Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) tarafından uygulanan “Türkiye Orta Ölçekli Sürdürülebilir Enerji Finansman Programı (MidSEFF)” 3. safhasında MWH Global yürütücülüğündeki danışman ekibinde Frankfurt School of Finance & Management GmbH ile yer alacak.

MidSEFF III kapsamında programa katılan finans kurumlarına 500 milyon euro finansman sağlanacak. Bu desteğin finans kuruluşları aracılığı ile Türkiye’deki yenilenebilir enerji ve kaynak verimliliği projelerine aktarılması ve bu sayede Türkiye’de bu anlamdaki finansman açığına katkıda bulunulması hedefleniyor. GTE Carbon’un da içinde bulunduğu danışman ekibi MidSEFF III kapsamında çalışmalarına başlamış bulunmakta.

MidSEFF’in önceki safhaları ile ilgili detaylı bilgiye www.midseff.com adresinden ulaşılabilir.

Webiner Daveti: Özel Sektör Açısından Paris Anlaşması & Bilim Temelli Hedefler Dönemi

[:tr]GTE Carbon ve Carbon Trust olarak 11 Mayıs 2016 Çarşamba günü saat 14:00‘te Paris Anlaşması’nı özel sektör açısından değerlendireceğimiz ve bilim temelli sera gazı azaltım hedefi kavramına dair bilgi paylaşımı yapacağımız webinere davet ediyoruz:

Özel Sektör Açısından Paris Anlaşması: Bilim Temelli Seragazı Azaltım Hedefleri Dönemi

11 Mayıs 2016 Çarşamba , Saat 14:00

14:00-14:15 Özel Sektör Açısından Paris Anlaşması

Arif Cem Gündoğan, GTE Carbon, (Konuşma ve sunum dosyası Türkçe olacaktır) 

14:15-14:30 Bilim Temelli Seragazı Salım Azaltım Hedefleri Belirlemek

Alexander Farsan, Carbon Trust, (Konuşma İngilizce, sunum dosyası Türkçe olacaktır)

14:30-15:00 Soru & Cevap

Webiner bağlantısı için bilgisayar, internet bağlantısı ve hoparlör/kulaklık yeterlidir. Katılım için kayıt forumunu doldurmanız ve etkinlik zamanı size ulaşan linke tıklamanız yeterlidir. Kayıt formuna şuradan ulaşabilirsiniz:

https://thecarbontrust-event.webex.com/thecarbontrust-event/onstage/g.php?MTID=e6f2aca15596d5a23e4554839ba6de0f4

davet[:]

Şimdi Türkiye’de: Yenilenebilir Enerji, I-REC Standardı ile Sertifikalandırılabiliyor

ECOHZ  tarafınca yayımlanan basın bülteninden alınmıştır / 21 Nisan 2016, Oslo

“Türkiye’deki şirketler ilk kez yenilenebilir enerji tüketimlerini sertifikalandırılmış ve güvenilir şekilde yapabilecekler. Yeşil enerji piyasasında  öncü şirketlerden ECOHZ ve GTE Carbon işbirliği ile Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikasyon (I-REC) Standardı Türkiye’de operasyonları bulunan şirketlerin yenilenebilir enerji tüketimlerini dokümante etmelerine olanak tanıyor.”

“Avrupa ve Kuzey Amerika dışında operasyonları olan uluslararası şirketler gittikçe artan şekilde yenilenebilir enerji tüketimlerini dokümante etme ihtiyacı içindeler” şeklinde konuşan ECOHZ Yönetici Direktörü Tom Lindberg “I-REC’in bu ihtiyaca yönelik bir yanıt verdiğini belirtiyor. Yenilenebilir enerji  tüketimi artık I-REC Standardı ile Türkiye’de de sertifika ihtiyacına yanıt verecek. Bu, şimdiye dek mümkün değildi.”

Türkiye’de düzenlene ilk I-REC 2011 yılında yetkilendirilmiş Bayramhacılı HES projesi kapsamında oldu. Kurulu gücü 48 MW olan santralin yıllık üretimi 166 GWh. Proje geliştiricisi GTE Carbon proje sahibi adına I-REC sertifikasyon sürecini yönetiyor ve sertifikaların satışından sorumlu.

“Türkiye’nin endüstriyel enerji talebi ekonomik büyüme ve nüfus artışıyla paralel olarak artmaktadır” diyen GTE Carbon Genel Direktörü Kemal Demirkol, Türkiye’de yenilenebilir enerjiye olan talebin arttığını fakat güvenilir bir sertifikasyon ve izleme şemasının olmaması nedeni ile bu ihtiyacın karşılanmasına yönelik sıkıntılar yaşandığını belirtti. I-REC sayesinde Türkiye’deki şirketler yenilenebilir enerji tüketimlerini sertifikalandırarak seragazı salımlarını ve iklim değişikliği eylemlerini bildirdikleri GHG Protokolü ve CDP programlarına bu durumu güvenilir şekilde raporlayabilecekler.

 I-REC Hakkında:

Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikasyon Standardı (I-REC) yenilenebilir enerjiden karşılanan tüketimin belgelendirilmesine yönelik geliştirilmiş standarttır.  I-REC sayesinde şirketler ilk kez Avrupa ve Kuzey Amerika dışındaki operasyonlarında kullandıkları elektriği yenilenebilir kaynaklardan karşıladıklarını belgelendirebilirler. I-REC bağımsız, şeffaf ve uluslararası paydaşlar tarafından tanınan bir standarttır. I-REC Asya, Latin Amerika ve Afrika piyasalarında mevcudiyet göstermektedir.

http://www.internationalrec.org

Basın bülteninin tamamına bağlantıdan ulaşabilirsiniz: http://www.ecohz.com/facts-news/press-releases/21-april-2016-now-available-in-turkey-renewable-power-documented-with-the-new-i-rec-standard/#[:en]Press Release by ECOHZ / 21 April 2016, Oslo

“For the first time ever, companies in Turkey can purchase renewable energy and document it. ECOHZ, a pioneer in the green power market, in cooperation with GTE Carbon, is the first to offer green power documented by the International REC Standard (I-REC) to companies with offices or plants in Turkey.”

“International companies operating outside of Europe and North America increasingly want to document that the electricity they use comes from renewable energy sources,” says Tom Lindberg, Managing Director of ECOHZ. “I-REC solves a big problem for companies committed to using renewable electricity in locations all around the world. Thanks to I-REC, companies in Turkey now have an internationally valid tracking system to document their green power consumption. Something which hasn’t been available until now.”

The first I-RECs issued in Turkey are from Bayramhacili, a hydropower plant commissioned in 2011. The plant has an installed capacity of 48 MW and its annual production is 166 GWh. GTE Carbon is the developer of the project and handles the production and sale of the I-RECs on behalf of the project owner.

“Turkey has a growing industrial energy demand in line with the increased economic and population growth,” says Kemal Demirkol, Managing Director in GTE Carbon. “Demand for renewable electricity is increasing in Turkey but there has not been a reliable certification or monitoring scheme in place. By issuing I-RECs in Turkey we can now meet the companies’ demand to report and disclose their greenhouse gas emissions according to international standards such as the Greenhouse Gas Protocol and CDP programs.”

About I-REC

The International REC Standard (I-REC) is a new green power standard that documents renewable energy consumption.

  • I-REC enables companies, for the first time, to purchase electricity from renewable energy sources for operations outside Europe and North America.
  • I-REC is an independent and transparent standard, recognized by key international stakeholders
  • I-REC is available in select markets in Asia, Latin America and Africa.

http://www.internationalrec.org

Read the original piece here: http://www.ecohz.com/facts-news/press-releases/21-april-2016-now-available-in-turkey-renewable-power-documented-with-the-new-i-rec-standard/#