Çukurova’nın Kritik Altyapı Riskleri Değerlendirildi

Çukurova Kalkınma Ajansı (ÇKA) ve Dünya Bankası işbirliği ile yürütmekte olan “Çukurova Kritik Altyapı Risk Değerlendirme Projesi” kapsamında çalıştay düzenlendi.

Çukurova Kalkınma Ajansı’na “dirençlilik” bakış açısının bölgesel planlama sürecine daha etkili entegrasyonu için rehberlik edecek proje, Acclimatise Group Ltd, GTE Carbon ve Türk risk değerlendirme, risk yönetimi ve sektörel uzmanlarından oluşan bir takımca destekleniyor.

ÇKA Genel Sekreteri Dr. Lutfi Altunsu, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Dünya Bankası ortaklığında gerçekleştirilen projenin Çukurova’nın üretim üssü olabilmesi için sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak adına başlatıldığını söyledi. Altunsu proje ile ilgili, “Projedeki hedefimiz enerji ve lojistik sektörlerindeki kritik altyapıları belirlemek, bu altyapıların jeolojik ve hidrometeorolojik tehlikelere karşı risk analizlerini gerçekleştirerek direnç arttırmaya yönelik faaliyetleri planlamaktır. Çalışmanın aynı zamanda kritik altyapılara ilişkin farkındalığı arttırmak ve risk çalışmalarında bölgesel kapasiteyi arttırmak gibi bir alt hedefi bulunmaktadır. Bu yüzden çalışmanın başından itibaren gerçekleştirilen toplantı, çalıştay ve görüşmelerle bölgedeki kurum ve firmaların projeye dahil edilmesi için azami gayret gösterilmiştir” dedi.

Afet risk azaltımının planlama ve yatırım programlarına dahil edilmesi için “Japonya-Dünya Bankası Programı” kapsamında finanse edilen projenin Türkiye’deki pilot projelerden bir tanesi olduğuna değinen Altunsu, “Dünya Bankası afet riskleri ve tedbirler noktasında destekler sunmakta ve Afet Risk Yönetimi konusunda küresel bir lider olarak öne çıkmaktadır. Projedeki yüklenici firmalar İngiltere’den Acclimatise grubu, İtalya’dan Riskapp firması, Türkiye’den GTE Carbon ile Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi’nden Profesör Mustafa Erdik’tir. Yüklenici firma ve kişiler iklim değişikliği ve deprem gibi alanlarda uluslararası birçok çalışmaya sahiptir. Bu çalışmanın da bilimsel ilkeler çerçevesinde uluslararası standartlara uygun biçimde hayata geçmesi bizim açımızdan sevindiricidir” diye konuştu.

(Haber & fotoğraf kaynağı: Milliyet, 20 Ocak 2017)

COP 22’nin Ardından: Türkiye’de İş Dünyası Ne Beklemeli?

(Yazan: Arif Cem Gündoğan)

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamındaki 22. Taraflar Toplantısı (COP22) 7-18 Kasım 2016 tarihleri arasında Fas’ın Marakeş şehrinde gerçekleştirildi. Paris Anlaşması’nın resmen yürürlüğe girmesinden günler sonra gerçekleşen iklim zirvesinin iş dünyası için önemi, çıktıları ve bundan sonraki döneme ilişkin beklentileri sizler için özetledik.

Yeni rejimi hatırlamak gerekirse: Paris Anlaşması

İnsan kaynaklı iklim değişikliği ile mücadelede küresel mücadelenin hatlarını belirleyen Paris Anlaşması bilindiği üzere gerekli şartların sağlanmasının ardından 4 Kasım 2016’da resmen yürürlüğe girmiş oldu. 23 Kasım 2016 itibari ile 113 ülkenin resmen taraf olduğu anlaşma kapsamında dünyanın düşük karbon ekonomisine (ve nihai olarak net-sıfır karbonlu bir ekonomiye) geçişini müjdeleyen hedefler söz konusuydu. Paris Anlaşması kapsamındaki hedefleri özetle hatırlamak gerekirse:

İnsan kaynaklı iklim değişikliği ile bağlantılı yaşanan küresel sıcaklık artışı Paris Anlaşması ile 2°C’nin olabildiğince altında (ve mümkünse 1.5°C’de) dizginlenmeye çalışılacak. Bu hedefe ulaşılabilmesi için ulusal katkılar (NDC’ler) kritik öneme sahip olacak. Ulusal katkılar düzenli aralıklarla daha iddialı hedeflerle güncellenerek küresel mücadelenin etkinleştirilmesi hedefleniyor. Anlaşmada 2050-2100 yılları arasında insan kaynaklı seragazı salımların ve yutak kapasitesinin arasında bir denge kurulması uzun dönemli hedef olarak belirtiliyor. Yani doğal süreçlere insan müdahalesini sıfıra indirmek amaçlanıyor. Paris Anlaşması, uyum (adaptasyon) konusuna azaltım (mitigasyon) konusuna verdiği önemi atfediyor. Bundan böyle ülkeler ulusal katkılarında uyum tedbirlerini belirtmek ve sürekli güncellemek durumunda olacaklar. İklim finansmanı açısından ise daha önce belirlenen 2020 itibari ile yılda 100 milyar dolar hedefi taban meblağ olarak kabul görmüş durumda. Bu finansman özellikle Yeşil İklim Fonu (GCF) aracılığı ile dağıtılacak. Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere finansal desteğinin boyutu 2020’den itibaren somut ihtiyaç değerlendirmeleri üzerinden artarak devam edecek.

Peki, COP22 Marakeş’te gerçekleştirilen zirvede neler oldu?

Fas’taki zirvenin ilk gününe Türkiye’nin hâlihazırda Ek-1 (gelişmiş ülkeler) kategorisinde olduğu için erişiminin bulunmadığı Yeşil İklim Fonu (GCF) kapsamında iklim finansmanına erişim isteği damga vurdu. Çerçeve sözleşme kapsamında tanınan özel şartlarına dayanarak sadece azaltım (mitigasyon) ile ilgili olarak fona erişim sağlaman isteyen Türkiye’nin talebi hakkında bir karara varılamadığı için konu açık uçlu istişarelerle değerlendirilecek ve süreç COP23 başkanlığına raporlanacak.

COP22’de gündemde büyük yer kaplayan konulardan bir diğeri ABD’deki seçimlerde Trump’ın galip gelmesiydi. Trump’ın ABD’yi iklim değişikliği ile mücadelede bir kazanım olan Paris Anlaşması’ndan çekebileceği üzerine kampanya sürecinde verdiği demeçler başkanlığı kesinleşince seçim sonucu bir endişe kaynağı olsa da gerek ABD Dışişleri Bakanı J. Kerry & J. Pershing gibi üst düzey müzakerecilerin açıklamaları gereke taraf ülkelerin ortak duruşları küresel mücadelenin ve Paris Anlaşması’nın başlattığı momentumun durdurulamaz olduğunun altını tekrar çizmiş oldu. Bu noktada her ihtimale karşın belirtmekte fayda var: ABD’nin Paris Anlaşması’ndan çekilmesi 4 yıllık bir süreç olacak. Eğer çerçeve sözleşmeden çekilmeye karar verirse bu süreç 1 yıla kadar düşebilir. ABD’nin uluslararası hukuk ve diplomasi çerçevesinde böylesine olumsuz bir hamle yapması beklenmemekte. Müzakerelerde ABD çekilirse biz de çekilmeyi düşünürüz diyen bir taraf olmadığını not etmekte de fayda var. ABD’li önde gelen şirketlerin ve eyaletlerin seçim sonrasında Paris Anlaşması’na sahip çıkıyoruz dediğini de not edelim.

COP22 kapsamındaki müzakerelerin ana odağında çerçevesi hazır olan Paris Anlaşması’nın detayları ve nasıl uygulanacağı yer almaktaydı. Bu anlamda anlaşmanın uygulanışına dair bir “kural kitabı” 2018 yılına dek hazır hale getirilecek. Müzakerelerde ağırlığı olan bir diğer günden ise iklim finansmanıydı. Bu konuda hâlihazırda masada olan finansman sözlerinin 2020 itibari ile yılda 100 milyar dolarlık miktardan çok daha az olduğu vurgulandı ve bir takım yeni katkılar ilan edildi. Ancak belirgin bir ilerlemeden ziyade, neyin iklim finansmanı sayılıp sayılmayacağı ve hangi mekanizmaların kullanılabileceği üzerinde tartışıldı. Bunun dışında ulusal katkıların (NDC) Paris Anlaşması hedefleri göz önüne alındığında yetersiz olduğu vurgulandı ve 2018 yılı itibari ile gözden geçirilmesi konusundaki irade pekiştirildi. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden kaynaklanan kayıp ve zararların tespiti ile ilgili 5 yıllık bir çalışma planı da üzerinde uzlaşılan konular arasında yerini aldı.

Türkiye Paris Anlaşması’nı imzalamasına rağmen Anlaşma metni resmi onay için henüz meclis gündemine gelmedi. Yapılan açıklamalardan anlaşılan tabloda Türkiye’nin resmi onay için Yeşil İklim Fonu kapsamında iklim finansman erişimi için talep ettiği COP kararına dair yürütülen açık uçlu istişare sürecinden çıkacak kararı beklediği anlaşılmakta. Bu konuda en azından 2017 ilkbaharında Almanya Bonn’da gerçekleştirilecek iklim değişikliği konferansı ve eş zamanlı SBI 45 toplantılarının çıktılarını bekleyeceğimizi öngörebiliriz.

COP22 sürecinde şirketlerden ne haber var?

COP22 hemen öncesinde, esnasında ve hemen sonrasında özel sektör liderliğindeki pek çok yeni inisiyatif ve duyuruya şahit olduk. Bunlardan birisi daha önceki yazılarımızda yer verdiğimiz Bilim Temelli Hedefler (SBTs – Science Based Targets) konusundaydı. İklim değişikliği ile etkin bir mücadele için bilimsel metotlar kullanılarak iddialı hedefler belirleyen şirket sayısı küresel çapta 200’ü geçti. Piyasa değerleri 4.8 trilyon doları bulan şirketler arasında Coca Cola, Dell, Kellogg, P&G ve Sony gibi şirketler bulunuyor. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için şu adrese göz atılabilir.

Paris Anlaşması ile beraber önemi artan NAZCA platformunun devlet dışı aktörlerin (sivil toplum, özel sektör, belediyeler, vb) iklim değişikliği ile mücadele hedefleri ve katkılarının kayıt altına alınacağı ilk adres olması hedefleniyordu. COP22 ile beraber NAZCA resmi portal haline gelmiş oldu. NAZCA bünyesinde 3300’ü aşkın katkı şu anda kamuoyuna açık şekilde sergileniyor. Kendi hedeflerinizi burada sergilemeniz mümkün.

COP22’deki etkinlikler ve çıktılar özellikle karbon fiyatlandırmaya ilişkin piyasa mekanizmalarının önem kazanmaya devam ettiğine işaret eden gelişmeleri de içeriyor. Bu noktada Türkiye dahil 101 ülkenin ulusal katkı belgelerinde (NDCs) karbon fiyatlandırmayı bir tedbir olarak kullanmayı hedeflediğini belirtmekte fayda var. Dünya üzerinde halihazırda işleyen veya işlemesi planlanan 42 karbon fiyatlandırma inisiyatifi mevcut. Aktif olanlar küresel seragazı salımlarının yaklaşık %13’ünü kapsarken fiyatlandırma gelirlerinin sadece 2015 yılında 26 milyar dolarlık bir kaynak yarattığını, ve önceki seneye kıyasla %60 artış kaydettiğinin altını çizelim. Özel sektörde ise küresel çapta 1200’ü aşkın şirketin hâlihazırda veya önümüzdeki 2 yıl içinde şirket içi bir fiyatlandırma modeli kullandığını/kullanacağını söyleyebiliriz. Öte yandan havacılık ve gemi taşımacılığından doğan seragazları ve belirli sektör faaliyetlerinde salınan HFC gazlarına dair Paris Anlaşması’na ek olarak gelişen anlaşma ve protokoller piyasa mekanizmalarına olan ilgiyi arttırması sürpriz bir gelişme olmayacak.

COP22 sürecinde iş dünyasının küresel iklim mücadelesine katkısını özetleme iddiasını taşıyan, UN Global Compact tarafından önemli bir raporun lansmanı yapıldı. İçeriğinden bahsederek bu kısmı bitirelim. Rapor, RE100, Küresel Enerji Hızlandırıcı Platformu, Montreal Karbon Katkıları, Dekarbonizasyon Koalisyonu Portfolyosu gibi iş dünyası liderliğinde yürüyen girişimlerle ilgili gelişmeleri derliyor ve sadece iklim değişikliği değil Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ilişkin bağlantılı çabaları da gözler önüne seriyor. Özetle özel sektörün katkısı katlanarak artmaya devam ediyor.

Türkiye’deki şirketler ne bekleyebilir?

Özetle şu gelişmelere hazırlıklı olmakta fayda var:

  • Türkiye henüz Paris Anlaşması’nı resmen onaylamadı ancak iklim değişikliği ile mücadele tedbirlerinde ve bağlantılı mevzuatın gelişmesinde ekonomik, sosyal ve çevresel faydalar olduğu açık olduğu için bu bağlamdaki ilerlemenin devam edeceğini varsayabiliriz. Mevzuat anlamında yeni gelişmeleri yakından takip ve hazırlık önem kazanacak.
  • İklim finansmanı konusu gündemde önemli yer kaplamaya başladı. İklim finansmanına çok boyutlu bir perspektifle yaklaşılıyor. Özel sektörün özellikle kalkınma odaklı bankalardan yararlanabileceği finansman seçenekleri söz konusu ve bunların hacimleri artarak devam edecek. Bu bağlamda enerji başta olmak üzere kaynak verimliliği, yenilenebilir enerji kullanımı, döngüsel ekonomiye ilişkin tedbirler, karbon envanter yönetimi ve sertifikasyonu gibi alanlarda finansman fırsatları artacak.
  • Karbon fiyatlandırma seçenekleri giderek artan şekilde yaygınlaşacak ve piyasa mekanizmalarının ağırlığı da benzer şekilde artacak. Karbon sertifika fiyatlarının sıkı bir denetim ve zorunlu bir piyasa olmadan artacağını söylemek zor (hatta zorunlu piyasalarda da ek tedbirler olmadan ek gelişmeler yaşanmayacaktır) ancak bu anlamda fiyat koridorları, taban ve tavan karbon fiyatları gibi tedbirler görünümü kesinlikle değiştirecektir. İngiltere’de enerji üretim kompozisyonun hızla değişmesindeki en temel sebeplerden birinin bu olduğunu hatırlayalım.
  • İklim değişikliği ile mücadelede özel sektörün artan bir risk algısı var. İklim değişikliğine uyum çok kritik hale gelmeye başladı zira Paris Anlaşması ve çabalara rağmen dünya tahminimizden zorlu bir patikada hala… Bu bağlamda iklimsel risk değerlendirmeleri, kırılganlık analizleri, tedarik zincirlerinde stres testleri ve uyum önlemleri geliştirilmesi gibi seçeneklere gittikça artan oranda başvurulacaktır.

Tüm bunların özel sektörün ekonomik açıdan daha az maliyetli şekilde düşük karbon ekonomisine doğru yol almasına yardımcı olacak tedbirlerden sadece bazıları olduğunu hatırlatıp gelişmelere yeterince kaynak ve önem ayırmayan şirketleri daha maliyetli ve dahi zorlu bir geleceğin beklediğini belirtelim.

Türkiye Elektrik Sektörünün İklim Değişikliğine Dayanıklılığı: Risk Değerlendirmesi ve Yatırım İhtiyacı Analizi

Avrupa Yeniden İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) tarafından açılan “Türkiye Elektrik Üretim Sektörünün İklim Değişikliğine Dayanıklılığı: Risk Değerlendirmesi ve Yatırım İhtiyacı Analizi” ihalesini Tractabel Engie, GTE Carbon ve Acclimatize ortaklığı kazandı.

İhale kapsamında yürütülmeye başlanılan projede Türkiye elektrik üretim ve iletim sektörlerinin iklim değişikliğinden nasıl etkileneceği araştırılarak elektrik üretiminde ve iletiminde meydana gelebilecek olası azalışlar ve/veya kesintilerin maliyeti ortaya koyulacak; sektörün iklim değişikliğine uyumu için öneriler geliştirilecektir.

Proje kapsamında aynı zamanda Türkiye’de elektrik üretim sektörünün su yoğunluğu faktörleri farklı coğrafyadaki, tipteki ve teknolojileri kullanan santraller için belirlenerek, enerji-su-iklim bağlamında ekonomik ve çevresel açıdan riskli yatırımların önceden belirlenmesi hedefleniyor. EÜAŞ (Elektrik Üretim AŞ) ve özel sektör temsilcilerinin paydaşlığı sayesinde elde edilecek çıktıların daha etkin şekilde benimsenmesi ve yaygınlaştırılması da hedefler arasında yer almakta.

GTE Carbon olarak daha önce EÜAŞ ile beraber yürüttüğümüz “İklim Değişikliğinin Termik Enerji Üretimine Etkisi” projesi deneyimlerini bu yeni proje özelinde değerlendirerek enerji-iklim-su kesişimindeki deneyimimizi ileri taşımayı oldukça önemsemekteyiz.

Webiner Kaydı: Özel Sektör Açısından Paris Anlaşması & Bilim Temelli Seragazı Azaltım Hedefleri Dönemi

GTE Carbon ve Carbon Trust olarak 11 Mayıs 2016 Çarşamba günü saat 14:00‘te düzenlediğimiz “Özel Sektör Açısından Paris Anlaşması & Bilim Temelli Hedefler Dönemi” webinerinde Paris Anlaşması’nı özel sektör açısından değerlendirmiş; bilim temelli sera gazı azaltım hedefi kavramına dair bilgi paylaşımı yapmıştık.

Webinere katılım gösteren kurumlara teşekkürlerimizi sunuyor, katılamayanlar veya yeniden izlemek isteyenler için aşağıdaki bağlantıları paylaşıyoruz:

Bağlantı 1 (YouTube): https://www.youtube.com/watch?v=2VL9X5bq8eM&feature=youtu.be

Bağlantı 2 (Webex): https://thecarbontrust-event.webex.com/thecarbontrust-event/lsr.php?RCID=5ef1ab9d375b1e2718b3842c9770932b 

 [:en]GTE Carbon ve Carbon Trust olarak 11 Mayıs 2016 Çarşamba günü saat 14:00‘te düzenlediğimiz “Özel Sektör Açısından Paris Anlaşması & Bilim Temelli Hedefler Dönemi” webinerinde Paris Anlaşması’nı özel sektör açısından değerlendirmiş; bilim temelli sera gazı azaltım hedefi kavramına dair bilgi paylaşımı yapmıştık.

Webinere katılım gösteren kurumlara teşekkürlerimizi sunuyor, katılamayanlar veya yeniden izlemek isteyenler için aşağıdaki bağlantıları paylaşıyoruz:

Bağlantı 1 (YouTube): https://www.youtube.com/watch?v=2VL9X5bq8eM&feature=youtu.be

Bağlantı 2 (Webex): https://thecarbontrust-event.webex.com/thecarbontrust-event/lsr.php?RCID=5ef1ab9d375b1e2718b3842c9770932b

Webiner Daveti: Özel Sektör Açısından Paris Anlaşması & Bilim Temelli Hedefler Dönemi

[:tr]GTE Carbon ve Carbon Trust olarak 11 Mayıs 2016 Çarşamba günü saat 14:00‘te Paris Anlaşması’nı özel sektör açısından değerlendireceğimiz ve bilim temelli sera gazı azaltım hedefi kavramına dair bilgi paylaşımı yapacağımız webinere davet ediyoruz:

Özel Sektör Açısından Paris Anlaşması: Bilim Temelli Seragazı Azaltım Hedefleri Dönemi

11 Mayıs 2016 Çarşamba , Saat 14:00

14:00-14:15 Özel Sektör Açısından Paris Anlaşması

Arif Cem Gündoğan, GTE Carbon, (Konuşma ve sunum dosyası Türkçe olacaktır) 

14:15-14:30 Bilim Temelli Seragazı Salım Azaltım Hedefleri Belirlemek

Alexander Farsan, Carbon Trust, (Konuşma İngilizce, sunum dosyası Türkçe olacaktır)

14:30-15:00 Soru & Cevap

Webiner bağlantısı için bilgisayar, internet bağlantısı ve hoparlör/kulaklık yeterlidir. Katılım için kayıt forumunu doldurmanız ve etkinlik zamanı size ulaşan linke tıklamanız yeterlidir. Kayıt formuna şuradan ulaşabilirsiniz:

https://thecarbontrust-event.webex.com/thecarbontrust-event/onstage/g.php?MTID=e6f2aca15596d5a23e4554839ba6de0f4

davet[:]

“Kurumsal İklim Hedefleri Çağı Başladı!
Siz Hazır mısınız? “Kurumsal İklim Hedefleri Çağı Başladı! Siz Hazır mısınız?

“Kurumsal İklim Hedefleri Çağı Başladı.” Siz Hazır mısınız?

(Yazan: Arif Cem Gündoğan)

İklim değişikliği ile mücadelede şirketlerin rolü ve sorumluluğu artarak devam ediyor. GTE Carbon olarak bu bağlamdaki faaliyetleri küresel ölçekte teşvik etmek için başlatılan Bilim Temelli Hedefler Girişimini sizlerle paylaşmak istedik.

CDP (Carbon Disclosure Project) geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabından kurumsal iklim hedefleri çağının başladığını duyurdu ve “Bilime Dayalı Hedefler” adlı bir girişimi tanıtan bilgilere yer verdi. CDP’nin yakın zamanda kaleme aldığı bir rapora göre Global 500 şirketlerinin %81’i enerji ve/veya sera gazı salımları odaklı bir hedef belirlemiş durumda. Ancak aynı raporda bu hedeflerin çoğunun insan kaynaklı iklim değişikliği problemi ile başa çıkabilmek için bilimin ortaya koyduğu rakamlarla pek uyumlu olmadığı da belirtiliyor.

Bilim Temelli Hedefler Girişimi

sbt

Şirketlerin iklim değişikliği problemi ile mücadelede daha anlamlı ve etkin katkılar sunabilmesini teşvik etmek amacı ile CDP, UNGC (UN Global Compact), WRI (World Resources Institute) ve WWF (World Wildlife Fund) yeni bir küresel girişim başlattı. Bilim Temelli Hedefler Girişimi’nin (Science Based Targets Initiative) ana hedefi şirketlerin sera gazı salım azaltım hedeflerini iklim bilime daha çok kulak veren ve daha iddialı seviyelere çekebilmek. Girişimin ulaşmak istediği alt hedeflerse şöyle özetlenmekte:

1. 2015 sonu itibari ile alanında lider en azından 100 şirketin iklim biliminin öngördüğü ölçüce iddialı azaltım hedefleri üstlenmesi,
2. 2020 itibari ile alanında lider 250 şirketin sera gazı salım azaltım hedefleri üstlenmesi ve bunları kamuoyu ile paylaşması,
3. Girişimin politika yapıcılara ve karar verici mercilere şirketlerin iklim değişikliği ile mücadelede neleri başardıklarını göstererek uluslararası ilim müzakerelerini olumlu yönde etkilemek.

Peki, Nedir Bilim Temelli Hedefler?

Girişim bilim temelli hedef kavramının tanımı “küresel sıcaklık ortalamasındaki artışı yüzyıl sonunda maksimum 2°C ile sınırlandırabilmeye ilişkin iklim biliminin ortaya koyduğu rakamlar doğrultusunda azaltım hedefleri belirlemek” şeklinde yapmakta. Burada iklim bilimine dair en kabul gören ve meşru çalışma Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) güncel akademik literatürü düzenli ve kapsamlı şekilde derleyip sunduğu Değerlendirme Raporları (Assessment Report – AR).

Neden Böyle Bir İhtiyaç Var?

Her geçen yıl karbon ayak izlerini hesaplayan, sera gazı envanterlerini kamuya açık şekilde paylaşan şirketlerin sayısının arttığı gözlemlenmekte. 2003-2014 yılları arasında CDP raporlaması yağan şirket sayısının 20 katına çıkması aslında gidişatı tek başına özetleyebilecek bir istatistik. Bu şirketlerin %75’inin sera gazı azaltım hedefleri belirledikleri belirtiliyor. Fakat “We Mean Business” adlı çatı kuruluşun yaptığı araştırmaya göre bu şirketlerin çok az bir kısmı uzun vadeli ve iklim biliminin ortaya koyduğu bulguların ışığında azimli bir niteliğe sahip. Dünyadaki en fazla sera gazı salımı yapan ve CDP raporlaması yapan 70 şirketin incelendiği bir başka çalışmaya göre ise bu şirketlerin 1/3’ünün bir sera gazı azaltım hedefi yok; diğer 1/3’lük kısmının ise iklim bilimi ile çelişen niteliğe sahip hedefleri var. Bu bulgular bize şirketlerin iklim değişikliği ile mücadelede her geçen gün daha aktif bir rol üstlenmeye başladıklarını ancak bu çabanın bilimin öngördüğüne henüz yakın seviyede olmadığının sinyallerini vermekte.

Yine de umutlu olmak için örnekler var. Paris Anlaşması üzerinde uzlaşı sağlanan iklim zirvesi COP21 sürecinde 114 şirketin bilim temelli hedefler belirlediğini açıklayan İklim Temelli Hedefler Girişimi bu çabaların hızla arttığını rapor ediyor. Coca-Cola, Dell, Enel, General Mills, Kellogg, NRG Energy, Procter & Gamble, Sony, ve Thalys gibi küresel devlerin girişim içerisinde onaylanmış hedefler ile yer aldıklarını da belirtmek gerek.

Daha Ayrıntılı Bilgiye Nereden Ulaşabiliriz?

Bilim Temelli Hedefler Girişimi şirketlerin konuya dair daha ayrıntılı bilgi edinebilmesi ve kendilerine yönelik bilim temelli hedefleri nasıl belirleyebileceklerine dair adım adım işlenmiş bir yol haritasına göz atabilmeleri için bir de rehber hazırlığı içerisinde. Bu rehber şu anda kamuoyunun yorumlarına açık halde erişilebilir halde. Nihai sürüm henüz oluşturulmadı ancak güncellemelere şu adresten ulaşmak mümkün: http://sciencebasedtargets.org/

Şimdi Ne Yapabiliriz?

İşe Bilim Temelli Hedefler Girişimi sitesinde bulunan katkı mektubu formatını edinerek ve inceleyerek başlamak ilk basamak. Şirketinizin bu mektubu girişime iletmesi bilim temelli bir sera gazı azaltım hedefi belirleme niyetinizi resmileştiren bir adım olacak. İkinci adım bir hedef belirlenmesi süreci. Niyet mektubunu ilettikten sonraki iki yıllık bir süre dâhilinde bilim temelli azaltım hedefini geliştirmeniz beklenmekte. Hedefinizi belirledikten sonra bunu kamuoyu ile paylaşmanız, bunu “hedef kontrol formu” aracılığı ile girişim sekretaryasına iletmeniz gerekiyor. Böylelikle Bilim Temelli Hedefler Girişimi hedefinizin bilimsel niteliğini belirli kriterlere göre inceleyip onay verebilecek. Bu kontrol süreci olumlu olursa şirketinizin ismi sciencebasedtargets.org adresinde ve girişimin bütün iletişim faaliyetlerinde yer alabilecek. Bu kriterlerin neler olduğuna gelecek olursak:

• Kapsam: Belirlenecek azaltım hedefinin Sera gazları Protokol Kurumsal Standardına (GHG PCS) uyumlu ve standartta belirlenmiş tüm sera gazlarını kapsayan şekilde belirlenmiş olması gerekmekte. Ayrıca şirketin Kapsam 1 ve Kapsam 2 salımlarına yönelik hazırlanmış olması şart.
• Zaman Dilimi: Hedefin kamuoyuna paylaşıldığı andan itibaren minimum 5 yıl maksimum 15 yıl sonrasına yönelik belirlenmiş olması gerekmekte.
• İddia Seviyesi: Küresel sıcaklık ortalamasındaki artışı yüzyıl sonunda maksimum 2°C ile sınırlandırabilmeye ilişkin iklim biliminin ortaya koyduğu rakamlar doğrultusunda azaltım hedefi belirlenmesi gerekiyor. Bu noktada daha anlaşılır bir yönlendirme için girişim ayrıntılı bir rehber hazırlığı içerisinde. (Eğer Kapsam 3 salımları toplamın %40’ından fazlasını ifade ediyorsa, Kapsam 3 salımları üzerine de iddialı bir azaltım hedefi belirlenmesi beklenmekte.)
• Gönüllü Katkılar: Şirketler zorunlu olmamakla beraber uzun vadeli (örneği 2050) azaltım hedefleri belirlemeye davet ediliyor. Azaltım hedeflerinin “mutlak” ve “yoğunluk” (intensity) temelli olması teşvik edilmekte.

Kapsam 1,2 ve 3 Sera Gazı Salımları Özetle Ne Demek?

Kapsam 1: Şirkete ait olan ya da tarafından işletilen direkt sera gazı salımları.
Kapsam 2: Elektrik, merkezî ısıtma, buhar ve soğutma işlemleri tüketimlerine bağlı dolaylı sera gazı salımları.
Kapsam 3: Şirketin önemli derecede kontrolü ve etkisi altında bulunan (örneğin tedarik zinciri) tüm dolaylı ve oluşmuş sera gazı salımları.

Finans Kuruluşları Ne Yana Düşer?

Bilim Temelli Hedefler Girişimi finans kuruluşlarını da Kapsam 1 ve Kapsam 2 sera gazı salımları ve dahi yatırım aktiviteleri ile ilgili hedefler belirlemeye davet etmekte. Ancak girişim, finans kuruluşlarının Kapsam 3 salımlarını değerlendirmek için üzerinde uzlaşılmış bir değerlendirme yöntemi olmadığı için bu kapsamdaki hedefleri onaylayamayacak.

GTE Carbon Size Bu Konuda Nasıl Destek Olabilir?

GTE Carbon olarak verdiğimiz hizmetler arasında kurumların iklim değişikliği nedeniyle karşı karşıya kaldıkları risklerin tespiti ve yönetimi; karbon ayak izlerinin ve sera gazı envanterinin hesaplanması olduğu gibi uluslararası raporlama süreçlerine danışmanlık desteği de sağlamaktayız. Bu bağlamda Bilim Temelli Hedefler Girişimi’ne aktif katılımınıza dair birlikte çalışmaktan memnuniyet duyarız. Ayrıntılı bilgi ve referanslarımız için www.gte.com.tr adresi veya info@gte.com.tr aracılığı ile bize ulaşabilirsiniz.[:]

Mayors Adapt Girişimi Güncellendi

Mayors Adapt Girişimi Güncellendi

Belediye başkanları iklim değişikliğine uyum için Mayors Adapt girişiminde birarada hareket ediyor. Yerel yönetimlerin iklim risk ve hassasiyetlerini değerlendirilmesi gündemde. Mayors Adapt ve genişletilen kapsamını sizler için özetledik.

mayors

Küresel politikaların sera gazı salımlarını azaltmakta başarıya ulaşabilmesi için ulusal ve yerel politikaların geliştirilip, sağlam temellere oturtulması başarının sürdürülebilir olması için önemli bir faktördür. 2014 yılında Avrupa Birliği’nin 20-20-20 hedefine destek olmak amacı ile yerel yönetimler Covenant of Mayors’u, yani Başkanlar Akdi’ni kurarak yerel yönetimlerin bir araya gelmesine olanak sağlayacak bir platform oluşturmuş ve belediyeleri 2020 yılına kadar %20 oranında salım azaltımı hedefini kendi sınırları içerisine adapte etmeleri için çağrıda bulunmuştur.

Başkanlar Akdi belediyelerin büyüklüğüne, bölgesine ve enerji politikalarının hangi aşamada olduğuna bakmaksızın tüm belediyelere açıktır. Gönüllülük esasına dayalı olan bu sistem kapsamında yerel yönetimler kurumsal ve sınırlarında meydana gelen salımları, AB hedefinin de ötesinde azaltmayı taahhüt etmekle ve Sürdürülebilir Enerji Eylem Planı (SEEP) hazırlamakla yükümlüdür.

15 Ekim 2015 itibari ile Başkanlar Akdi’nin kapsamı genişletilmiş ve Mayors Adapt iklim değişikliğinin etkilerine uyum ile ilgili çözümler üretmek amacıyla yeni bir girişim hareketi olarak kurulmuştur. Mayors Adapt’ın amacı, yerel yönetimleri, AB’nin Adaptasyon Stratejisini destekleyecek şekilde, iklim değişikliğine uyum ve sürdürülebilir enerji konularını sera gazı salım azaltımı stratejileri ile entegre bir şekilde ele alarak değerlendirmeye yönlendirmektir. Yeni düzenlemeyle birlikte yerel yönetimlerin taahhütleri arttırılmıştır, enerji verimliliği ve ekonomik enerjiye ulaşım konuları önem kazanmıştır. Özetle, Ekim 2015 tarihinden sonra anlaşmaya imza atan belediyeler 2030 yılına kadar %40 oranında sera gazı/CO2 salım azaltmayı taahhüt etmekle birlikte, Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı hazırlamakla yükümlüdürler.

İklim eylem planının ortaya koyulabilmesi için yerel yönetimlerin ilk aşamada İklim Risk ve Hassasiyet Değerlendirme çalışması yürütmeleri gereklidir. Bu çalışma iklim değişikliğinin yaratacağı beklenmeyen etkilere karşı yerel yönetimlerin kapasitelerinin ve afetlere cevap verebilme yeteneklerinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesine yönelik kapsamlı bir çalışmaya ihtiyaç doğurmaktadır. Çalışma potansiyel tehlikelerin analizini ve yerel halkın, mevcut altyapının, bölgesel geçim kaynaklarının maruziyetini değerlendirilmeli, kritik noktalar belirlenmeli ve önlemler alınmasında yerel yönetimleri yönlendirecek kapsamlı bir çalışma olmalıdır. Değerlendirme içerisinde giderek sıklığı ve şiddeti artan iklim olayları değerlendirilerek, durum analizleri yerel düzeyde yapılmalıdır. Böylelikle, gerekli önlemler bu kapsamda belirlenerek eylem planı oluşturulabilecektir.

GTE Carbon Size Bu Konuda Nasıl Destek Olabilir?

GTE Carbon olarak verdiğimiz hizmetler arasında kurumların iklim değişikliği nedeniyle karşı karşıya kaldıkları risklerin tespiti ve yönetimi; karbon ayak izlerinin ve sera gazı envanterinin hesaplanması olduğu gibi uluslararası raporlama süreçlerine danışmanlık desteği de sağlamaktayız. Bu bağlamda Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı alt yapısının kurulmasında ve geliştirilmesinde birlikte çalışmaktan memnuniyet duyarız. Ayrıntılı bilgi ve referanslarımız için www.gte.com.tr adresi veya info@gte.com.tr aracılığı ile bize ulaşabilirsiniz.

Karbonsuz bir Ekonomiye Doğru Güçlü Sinyal: Paris Anlaşması

(Yazan: Arif Cem Gündoğan)

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) 21. Taraflar Toplantısı (COP21) Fransa’nın başkenti Paris’te iki hafta süren müzakereler sonunda 2020 sonrası küresel iklim rejimini belirleyecek “Paris Anlaşması” ile sonuçlandı. Dünyada geniş yankı uyandıran anlaşmanın detaylarını ve önümüzdeki süreçte bizleri bekleyen gelişmeleri GTE Carbon olarak kısaca derledik.

Yürürlük şartları

Paris Anlaşması 196 tarafın uzlaşısıyla ortaya çıkan bir metin. Anlaşmanın 2020 yılında resmen yürürlüğe girebilmesi için küresel seragazı salımlarının en az %55’ini temsil eden en az 55 ülke tarafından imzalanıp kendi yasal süreçlerince onaylanması gerekmekte. 22 Nisan 2016’da imzaya açılacak anlaşma, 21 Nisan 2017’ye dek imzaya açık kalacak.

Daha esnek bir uluslararası rejim

Paris Anlaşması, 2020 yılında sona erecek Kyoto Protokolü’nün taahhüt temelli yaklaşımının aksine daha esnek ve “ulusal katkılara” dayalı bir yaklaşımın önünü açmış durumda. Yani ülkeler kendi ulusal katkılarını (NDCs) kendileri belirleyecek ve belirledikleri hedeflere ulaşmaya çalışacaklar. Bunun yanında hedeflerin sürekli olarak iyileştirilmesi için (5 yılda bir) düzenli revizyonlar yapılması anlaşma çerçevesinde belirtilen tedbirler arasında.

Hedefler neler?

Paris Anlaşması kapsamındaki başlıklara kısaca değinelim. İnsan kaynaklı iklim değişikliği ile bağlantılı yaşanan küresel sıcaklık artışı Paris Anlaşması ile 2°C’nin olabildiğince altında (ve mümkünse 1.5°C’de) dizginlenmeye çalışılacak. Bu hedefe ulaşılabilmesi için ulusal katkılar (NDCs) kritik öneme sahip olacak. Ulusal katkılar düzenli aralıklarla daha iddialı hedeflerle güncellenerek küresel mücadelenin etkinleştirilmesi hedefleniyor. Anlaşmada 2050-2100 yılları arasında insan kaynaklı seragazı salımların ve yutak kapasitesinin arasında bir denge kurulması uzun dönemli hedef olarak belirtiliyor. Yani doğal süreçlere insan müdahalesini sıfıra indirmek amaçlanıyor. Paris Anlaşması, uyum (adaptasyon) konusuna azaltım (mitigasyon) konusuna verdiği önemi atfediyor. Bundan böyle ülkeler ulusal katkılarında uyum tedbirlerini belirtmek ve sürekli güncellemek durumunda olacaklar. İklim finansmanı açısından ise daha önce belirlenen 2020 itibari ile yılda 100 milyar dolar hedefi taban meblağ olarak kabul görmüş durumda. Bu finansman özellikle Yeşil İklim Fonu (GCF) aracılığı ile dağıtılacak. Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere finansal desteğinin boyutu 2020’den itibaren somut ihtiyaç değerlendirmeleri üzerinden artarak devam edecek.

Yeterince iddialı bir anlaşma mı?

Konuya bilim penceresinden bakıldığında ise, Paris Anlaşması’nın eleştirilerin hedefi olduğunu söylemek gerekir. Sıcaklık artışını dizginleme hedefine yönelik yeterli hedeflerin masada olmadığını savunan bilim insanları eğer iyileştirmeler yapılmazsa sıcaklık artışının 3°C’yi geçeceğini belirtiyorlar. Anlaşma kapsamında Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinden (IPCC) 2018 yılında bir envanter değerlendirmesi yapması isteniyor. IPCC bütün niyet edilen ulusal katkı beyanlarını (INDCs) değerlendirerek kümülatif bir değerlendirme yapacak. Ülkelerden bu değerlendirmenin sonucuna göre gönüllü olarak katkılarını güncellemeleri beklenecek. Ulusal katkıların (NDCs) 2023 yılından itibaren her 5 yılda bir düzenli şekilde daha iddialı hale getirilmesi bir zorunluluk olacak. Bu şekilde anlaşmanın daha tutarlı ve iddialı olması sağlanacak. Bu noktada izleme, raporlama ve doğrulama (MRV) çok kritik bir önem kazanmakta. Anlaşma kapsamında MRV’nin önemine atıflar bulunuyor. Paris Anlaşması’nın hukuken bağlayıcı niteliğinin zayıf olduğunu ancak anlaşmaya uymamanın diplomatik ve politik bir takım dezavantajlar yaratan bir durum oluşturacağını da belirtmek gerekli. Anlaşmada açıkça bir cezai yaptırım olamayacağı belirtilmekte… Bu durum iklim krizi ile etkin şekilde mücadeleyi güçleştirebilecek bir faktör.

Karbon fiyatlandırma ve ticareti hakkındaki gelişmeler

Kyoto Protokolü kapsamındaki esneklik mekanizmalarının (CDM, JI gibi) devamı olarak nitelendirebileceğimiz “Sürdürülebilir Kalkınma Mekanizması” Paris Anlaşması kapsamında yer alıyor. Öncekilerden farklı olarak anlaşmaya taraf olan her ülkenin katılım sağlayabileceği bir mekanizma kurgulanarak ülkeler arasında “Azaltım Çıktılarının Uluslararası Transferi” (ITMOs) şeklinde özetlenebilecek bir transfer/ticaret olanağı sağlanıyor. Bu durum seragazı salım ticareti (veya daha yaygın adıyla karbon ticareti) hacminin artacağı ve ticaretin coğrafyasının genişleyeceği anlamına da gelebilir. Ayrıca proje çeşitlerinde de daha esnek bir yola girildiğini söylemek mümkün. Sadece RES, HES gibi proje tiplerinin değil farklı seçeneklerden de (örneğin akıllı sinyalizasyonla trafikte belirli bir zamanda sağlanan salım azaltımı vb.) azaltım kredilendirilmesi yapılabileceğine dair sinyaller Paris Anlaşması’nda mevcut, ancak bu noktada kesin konuşmak için 2020’ye giden süreçte sürdürülebilir kalkınma mekanizmasının şekillendirilmesini izlemek gerekiyor. Karbon fiyatlandırmanın önemine anlaşma kapsamında yapılan vurgu da bu çerçevedeki farklı tedbirlerin yaygınlaşması için bir sinyal olarak nitelendirilebilir. Paris Anlaşması öncesinde, CDP raporlanması yapan 1000’in üzerindeki şirketin planlama süreçlerine dâhili bir karbon fiyatı belirlemiş/belirleme sürecinde olduğunu hesaba katarsak COP21 sonrası karbon fiyatlandırma trendinin yükselişte olacağını kestirmek güç olmayacaktır.

Anlaşma özel sektör için ne ifade ediyor?

COP21 müzakerelerinden hemen sonra fosil yakıt şirketlerinin (özellikle kömür) hisselerinin belirgin bir biçimde inişe geçmesi oldukça enteresan bir gelişmeydi. Dönüşüm çok hızlı olmayacak olsa da başka kömür yatırımları olmak üzere enerji odaklı sektörlerin kademeli olarak değişimine hazırlıklı olmak gerekmekte. Bu konuyla ilgili özellikle ulusal katkıların vereceği mesajların izlenmesi tavsiye edilmekte… Paris Anlaşması ülkelere ekonomi geneli ve sektörlere yönelik kendi hedeflerini belirlemek noktasında büyük bir esneklik tanıdığı için ana sinyaller ulusal katkı verileri (NDCs) üzerinden gelecek. Şimdilik şunu söylemekle yetinebiliriz: Orta vadede (2050’ye dek) düşük karbon, uzun vadede ise (2100’e doğru) karbonsuzlaştırılmış veya teknoloji ile telafi edilen ve kısıtlı miktarda salım yapılan bir ekonomik resim hedefleniyor. Şirketlerin dönüşen ekonomilere ayak uydurması için seragazı salımlarını izlemesi, raporlaması ve doğrulatması rekabetçi kalabilmek adına kritik önem kazanıyor. Bunun yanı sıra yeni sektörlerin ve hizmetlerin doğuşuna da şahit olacağız. Azaltım ve uyum tedbirlerinde, finansman araçlarında, sigorta çeşitlerinde, teknoloji çözümlerinde şimdiye dek radikal gözüken servisler ana akımlaşacak. Yatırım kararlarının, iş planlarının, operasyon süreçlerinin iklim değişikliği riskleri açısından değerlendirilmeden ve seragazı salımlarına bir fiyat biçilmeden yapılamayacağı bir sürece doğru giriyoruz. Bu bağlamda dönüşümünü sağlayabilen şirketler için fırsatlar, sağlayamayanlar için riskler ağırlıklı olarak kendini hissettirecek. Finansmanın rolü bu süreçte çok belirgin olacak. Paris Anlaşması’nın temel prensiplerine paralel şekilde esnek ve geniş yelpazeden pek çok finansal aracın devreye gireceğini söylemek mümkün. Yapılan araştırmalara göre küresel çapta dönüşüm için her yıl ihtiyaç duyulacak 6 trilyon dolar yalnızca devletlerden değil bu yenilikçi finansman araçlarından sağlanacak. Paris Anlaşması bu anlamda özel sektör için bir dönüşüm sinyali…

Türkiye özelinde durum nedir? Ne bekleyebiliriz?

Türkiye’nin COP21’den beklentisi kendi özel şartlarının anlaşma kapsamında tanınması ve iklim finansmanına erişiminin sağlanmasıydı. Bilindiği üzere Türkiye halen UNFCCC Ek-1 ülkesi olduğu için “gelişmiş” ülke kategorisinde sayılıyor ve iklim finansmanına kapsamlı bir erişimi yok. Türkiye’nin özel durumu önümüzdeki taraflar toplantısına kadar istişare edilecek konular arasında yer almasına rağmen şu an için Yeşil İklim Fonu’ndan yararlanması mümkün gözükmüyor. Türkiye bu konudan bağımsız olarak teknoloji ve kapasite geliştirme destekleri alabilecek. Türkiye, müzakereler esnasında, Paris Anlaşması’nın yürürlüğe gireceği 2020 yılında düzenlenecek 26. Taraflar Toplantısı’na (COP26) aday olduğunu belirterek bir sürprize de imza attı. Bu nedenle önümüzdeki 5 yıl boyunca Türkiye’de iklim politikalarının ve buna bağlı mevzuatın daha da geliştirileceğini ve iddialı hale geleceğini şimdiden öngörmek mümkün.

Muğla için Su Ayak İzi Çalışmaları Devam Ediyor

Muğla Belediyesi ile birlikte yürüttüğümüz Muğla İli’nin Kentsel Su Ayak İzi ve Muğla Belediyesi Kurumsal Su Ayak İzi çalışması yoğun veri toplama, veri analizi ve değerlendirme çalışmaları ile devam etmektedir. Proje kapsamında su ayak izine neden olan önemli kaynaklar tespit edilerek, mavi, yeşil ve gri su ayak izlerinin il çerçevesinde tanımlanması amaçlanmaktadır.

Günlük aktivitelerimizden kaynaklanan su tüketimlerimizi hesaplayabilmek için bu proje kapsamında Muğla’ya özgü su ayak izi hesaplama modülü geliştirilme aşamasında olup, modül kapsamında doğrudan su kullanımına ek olarak tüketilen yiyecek, içecek ve yakıt bilgileri kullanılarak dolaylı su ayak izi hesaplamaları Muğla’ya özgü bir şekilde sunulması hedeflenmektedir[:en]Available only in Turkish

 

 

EÜAŞ İklim Değişikliğinin Termik Enerji Üretimine Etkisi Özet Raporu Yayınlandı

İklim değişikliğinin sonucu olarak artan hava ve su sıcaklığı ve su miktarındaki azalma ve artmalar, termik santrallerin verimini düşürmekte ve faaliyetlerinin kesintiye uğramasına neden olmaktadır.  Oluşan ekonomik kayıpların ve arz güvenliğinde yaşanan sıkıntıların yanı sıra,  düşen santral verimleri daha fazla yakıt tüketimine ve sera gazı salımına neden olmaktadır. İklim değişikliğinin enerji üretimine etkilerinin tespiti ve bu etkilerin azaltılmasına yönelin çalışmalar büyük önem kazanmaktadır.

Türkiye’de EÜAŞ ve GTE Karbon tarafından geliştirilen ve İngiltere Büyükelçiliği Refah Fonu tarafından desteklenen proje çerçevesinde iklim değişikliğinin termik santrallerindeki elektrik üretimine etkisi üzerine çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Söz konusu çalışmaların sonucu olarak,  Su ve Enerji ilişkisinin EÜAŞ’a ait santraller seviyesinde detaylı olarak incelendiği raporun elektrik üretim sektöründe yönlendirici bir etki yapması beklenmektedir. Raporun detaylarını hazırlanan özet raporda bulabilirsiniz.

http://www.euas.gov.tr/Documents/iklim_degisikliginin_termik_enerji_uretimine_etkisi.pdf[:]