Büyük Menderes Havzası’nda Temiz Üretime Geçiş Bilgilendirme Toplantısı Gerçekleştirildi

Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nce pilot havza olarak belirlenen Büyük Menderes’te, Entegre Havza Yönetimi yaklaşımı çerçevesinde su kaynaklarının korunması, sürdürülebilir kullanımı ve su kalitesinin izlenmesi bir öncelik olarak belirlenmiş, nehir üzerinde WWF Türkiye* tarafından yürütülen üç yıllık su kalitesi izleme çalışmasının çıktıları, ekolojik ve sosyo-ekonomik analizlerle birlikte “Büyük Menderes Havza Atlası” başlığıyla 2013 yılında yayımlanmıştır.

WWF Türkiye’nin bu perspektifle havzada yürütmekte olduğu çalışmaların yeni hedefi, iyi örnek olarak “Su Koruyuculuğu” yaklaşmının hayata geçirilmesidir. Özel sektörün karşı karşıya bulunduğu su risklerinin farkına varmasını, bunları gidermeye yönelik önlemlerin geliştirilmesini ve su kaynaklarının korunması için kolektif haraketi teşvik eden Su Koruyuculuğu mekanizmasının havzada geliştirilmesi amacıyla WWF Türkiye desteği ve GTE Carbon ve Prof. Dr. Göksel Demirer (ODTÜ) tarafından Uşak, Denizli ve Aydın illerindeki tekstil ve deri sanayinde ‘temiz üretim’ sürecine geçişi destekleyici çeşitli çalışmalar gerçekleştirilecektir.

Bu çerçevede, B. Menderes Havzası için WWF Türkiye tarafından geliştirilen Su Koruyuculuğu stratejisinin paylaşıldığı, Temiz Üretim kavramı ve olası kazanımlarını birlikte değerlendirildiği ve bu süreçte işbirliği yapılacak taraflarla bir araya gelerek fikir alış verişinde bulunulduğu Bilgilendirme Toplantısı 4 Ocak 2017′de ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü’nde düzenlenmiştir.

Büyük Menderes Havzası’nda Tekstil ve Deri Sektörlerinde Temiz Üretime Geçiş Bilgilendirme Toplantısı kapsamında Büyük Menderes Su Koruyuculuğu Stratejisi’ni WWF Türkiye Doğa Koruma Yetkilisi Eren Atak, Temiz Üretim Kavramsal Çerçevesini ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Göksel Demirer, Temiz Üretim Uygulama Örneklerini ise GTE Carbon’dan Dr. Emrah Alkaya sunmuşlardır. Bunun yanında İzmir Eko Verimlilik Programı sunumu ve ilgili belgesel gösterimi katılımcılar tarafından ilgi görmüş; takip eden proje kapsamındaki bilgi alışverişine katkı sağlamıştır.

(* WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), 40 yılı aşkın geçmişiyle, biyolojik çeşitliliği korumak, yenilenebilir kaynakların sürdürülebilir kullanımını sağlamak ve iklim değişikliğiyle mücadele etmek suretiyle insanın doğayla uyum içinde yaşadığı bir gelecek için çalışmaktadır.)

COP 22’nin Ardından: Türkiye’de İş Dünyası Ne Beklemeli?

(Yazan: Arif Cem Gündoğan)

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamındaki 22. Taraflar Toplantısı (COP22) 7-18 Kasım 2016 tarihleri arasında Fas’ın Marakeş şehrinde gerçekleştirildi. Paris Anlaşması’nın resmen yürürlüğe girmesinden günler sonra gerçekleşen iklim zirvesinin iş dünyası için önemi, çıktıları ve bundan sonraki döneme ilişkin beklentileri sizler için özetledik.

Yeni rejimi hatırlamak gerekirse: Paris Anlaşması

İnsan kaynaklı iklim değişikliği ile mücadelede küresel mücadelenin hatlarını belirleyen Paris Anlaşması bilindiği üzere gerekli şartların sağlanmasının ardından 4 Kasım 2016’da resmen yürürlüğe girmiş oldu. 23 Kasım 2016 itibari ile 113 ülkenin resmen taraf olduğu anlaşma kapsamında dünyanın düşük karbon ekonomisine (ve nihai olarak net-sıfır karbonlu bir ekonomiye) geçişini müjdeleyen hedefler söz konusuydu. Paris Anlaşması kapsamındaki hedefleri özetle hatırlamak gerekirse:

İnsan kaynaklı iklim değişikliği ile bağlantılı yaşanan küresel sıcaklık artışı Paris Anlaşması ile 2°C’nin olabildiğince altında (ve mümkünse 1.5°C’de) dizginlenmeye çalışılacak. Bu hedefe ulaşılabilmesi için ulusal katkılar (NDC’ler) kritik öneme sahip olacak. Ulusal katkılar düzenli aralıklarla daha iddialı hedeflerle güncellenerek küresel mücadelenin etkinleştirilmesi hedefleniyor. Anlaşmada 2050-2100 yılları arasında insan kaynaklı seragazı salımların ve yutak kapasitesinin arasında bir denge kurulması uzun dönemli hedef olarak belirtiliyor. Yani doğal süreçlere insan müdahalesini sıfıra indirmek amaçlanıyor. Paris Anlaşması, uyum (adaptasyon) konusuna azaltım (mitigasyon) konusuna verdiği önemi atfediyor. Bundan böyle ülkeler ulusal katkılarında uyum tedbirlerini belirtmek ve sürekli güncellemek durumunda olacaklar. İklim finansmanı açısından ise daha önce belirlenen 2020 itibari ile yılda 100 milyar dolar hedefi taban meblağ olarak kabul görmüş durumda. Bu finansman özellikle Yeşil İklim Fonu (GCF) aracılığı ile dağıtılacak. Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere finansal desteğinin boyutu 2020’den itibaren somut ihtiyaç değerlendirmeleri üzerinden artarak devam edecek.

Peki, COP22 Marakeş’te gerçekleştirilen zirvede neler oldu?

Fas’taki zirvenin ilk gününe Türkiye’nin hâlihazırda Ek-1 (gelişmiş ülkeler) kategorisinde olduğu için erişiminin bulunmadığı Yeşil İklim Fonu (GCF) kapsamında iklim finansmanına erişim isteği damga vurdu. Çerçeve sözleşme kapsamında tanınan özel şartlarına dayanarak sadece azaltım (mitigasyon) ile ilgili olarak fona erişim sağlaman isteyen Türkiye’nin talebi hakkında bir karara varılamadığı için konu açık uçlu istişarelerle değerlendirilecek ve süreç COP23 başkanlığına raporlanacak.

COP22’de gündemde büyük yer kaplayan konulardan bir diğeri ABD’deki seçimlerde Trump’ın galip gelmesiydi. Trump’ın ABD’yi iklim değişikliği ile mücadelede bir kazanım olan Paris Anlaşması’ndan çekebileceği üzerine kampanya sürecinde verdiği demeçler başkanlığı kesinleşince seçim sonucu bir endişe kaynağı olsa da gerek ABD Dışişleri Bakanı J. Kerry & J. Pershing gibi üst düzey müzakerecilerin açıklamaları gereke taraf ülkelerin ortak duruşları küresel mücadelenin ve Paris Anlaşması’nın başlattığı momentumun durdurulamaz olduğunun altını tekrar çizmiş oldu. Bu noktada her ihtimale karşın belirtmekte fayda var: ABD’nin Paris Anlaşması’ndan çekilmesi 4 yıllık bir süreç olacak. Eğer çerçeve sözleşmeden çekilmeye karar verirse bu süreç 1 yıla kadar düşebilir. ABD’nin uluslararası hukuk ve diplomasi çerçevesinde böylesine olumsuz bir hamle yapması beklenmemekte. Müzakerelerde ABD çekilirse biz de çekilmeyi düşünürüz diyen bir taraf olmadığını not etmekte de fayda var. ABD’li önde gelen şirketlerin ve eyaletlerin seçim sonrasında Paris Anlaşması’na sahip çıkıyoruz dediğini de not edelim.

COP22 kapsamındaki müzakerelerin ana odağında çerçevesi hazır olan Paris Anlaşması’nın detayları ve nasıl uygulanacağı yer almaktaydı. Bu anlamda anlaşmanın uygulanışına dair bir “kural kitabı” 2018 yılına dek hazır hale getirilecek. Müzakerelerde ağırlığı olan bir diğer günden ise iklim finansmanıydı. Bu konuda hâlihazırda masada olan finansman sözlerinin 2020 itibari ile yılda 100 milyar dolarlık miktardan çok daha az olduğu vurgulandı ve bir takım yeni katkılar ilan edildi. Ancak belirgin bir ilerlemeden ziyade, neyin iklim finansmanı sayılıp sayılmayacağı ve hangi mekanizmaların kullanılabileceği üzerinde tartışıldı. Bunun dışında ulusal katkıların (NDC) Paris Anlaşması hedefleri göz önüne alındığında yetersiz olduğu vurgulandı ve 2018 yılı itibari ile gözden geçirilmesi konusundaki irade pekiştirildi. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden kaynaklanan kayıp ve zararların tespiti ile ilgili 5 yıllık bir çalışma planı da üzerinde uzlaşılan konular arasında yerini aldı.

Türkiye Paris Anlaşması’nı imzalamasına rağmen Anlaşma metni resmi onay için henüz meclis gündemine gelmedi. Yapılan açıklamalardan anlaşılan tabloda Türkiye’nin resmi onay için Yeşil İklim Fonu kapsamında iklim finansman erişimi için talep ettiği COP kararına dair yürütülen açık uçlu istişare sürecinden çıkacak kararı beklediği anlaşılmakta. Bu konuda en azından 2017 ilkbaharında Almanya Bonn’da gerçekleştirilecek iklim değişikliği konferansı ve eş zamanlı SBI 45 toplantılarının çıktılarını bekleyeceğimizi öngörebiliriz.

COP22 sürecinde şirketlerden ne haber var?

COP22 hemen öncesinde, esnasında ve hemen sonrasında özel sektör liderliğindeki pek çok yeni inisiyatif ve duyuruya şahit olduk. Bunlardan birisi daha önceki yazılarımızda yer verdiğimiz Bilim Temelli Hedefler (SBTs – Science Based Targets) konusundaydı. İklim değişikliği ile etkin bir mücadele için bilimsel metotlar kullanılarak iddialı hedefler belirleyen şirket sayısı küresel çapta 200’ü geçti. Piyasa değerleri 4.8 trilyon doları bulan şirketler arasında Coca Cola, Dell, Kellogg, P&G ve Sony gibi şirketler bulunuyor. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için şu adrese göz atılabilir.

Paris Anlaşması ile beraber önemi artan NAZCA platformunun devlet dışı aktörlerin (sivil toplum, özel sektör, belediyeler, vb) iklim değişikliği ile mücadele hedefleri ve katkılarının kayıt altına alınacağı ilk adres olması hedefleniyordu. COP22 ile beraber NAZCA resmi portal haline gelmiş oldu. NAZCA bünyesinde 3300’ü aşkın katkı şu anda kamuoyuna açık şekilde sergileniyor. Kendi hedeflerinizi burada sergilemeniz mümkün.

COP22’deki etkinlikler ve çıktılar özellikle karbon fiyatlandırmaya ilişkin piyasa mekanizmalarının önem kazanmaya devam ettiğine işaret eden gelişmeleri de içeriyor. Bu noktada Türkiye dahil 101 ülkenin ulusal katkı belgelerinde (NDCs) karbon fiyatlandırmayı bir tedbir olarak kullanmayı hedeflediğini belirtmekte fayda var. Dünya üzerinde halihazırda işleyen veya işlemesi planlanan 42 karbon fiyatlandırma inisiyatifi mevcut. Aktif olanlar küresel seragazı salımlarının yaklaşık %13’ünü kapsarken fiyatlandırma gelirlerinin sadece 2015 yılında 26 milyar dolarlık bir kaynak yarattığını, ve önceki seneye kıyasla %60 artış kaydettiğinin altını çizelim. Özel sektörde ise küresel çapta 1200’ü aşkın şirketin hâlihazırda veya önümüzdeki 2 yıl içinde şirket içi bir fiyatlandırma modeli kullandığını/kullanacağını söyleyebiliriz. Öte yandan havacılık ve gemi taşımacılığından doğan seragazları ve belirli sektör faaliyetlerinde salınan HFC gazlarına dair Paris Anlaşması’na ek olarak gelişen anlaşma ve protokoller piyasa mekanizmalarına olan ilgiyi arttırması sürpriz bir gelişme olmayacak.

COP22 sürecinde iş dünyasının küresel iklim mücadelesine katkısını özetleme iddiasını taşıyan, UN Global Compact tarafından önemli bir raporun lansmanı yapıldı. İçeriğinden bahsederek bu kısmı bitirelim. Rapor, RE100, Küresel Enerji Hızlandırıcı Platformu, Montreal Karbon Katkıları, Dekarbonizasyon Koalisyonu Portfolyosu gibi iş dünyası liderliğinde yürüyen girişimlerle ilgili gelişmeleri derliyor ve sadece iklim değişikliği değil Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ilişkin bağlantılı çabaları da gözler önüne seriyor. Özetle özel sektörün katkısı katlanarak artmaya devam ediyor.

Türkiye’deki şirketler ne bekleyebilir?

Özetle şu gelişmelere hazırlıklı olmakta fayda var:

  • Türkiye henüz Paris Anlaşması’nı resmen onaylamadı ancak iklim değişikliği ile mücadele tedbirlerinde ve bağlantılı mevzuatın gelişmesinde ekonomik, sosyal ve çevresel faydalar olduğu açık olduğu için bu bağlamdaki ilerlemenin devam edeceğini varsayabiliriz. Mevzuat anlamında yeni gelişmeleri yakından takip ve hazırlık önem kazanacak.
  • İklim finansmanı konusu gündemde önemli yer kaplamaya başladı. İklim finansmanına çok boyutlu bir perspektifle yaklaşılıyor. Özel sektörün özellikle kalkınma odaklı bankalardan yararlanabileceği finansman seçenekleri söz konusu ve bunların hacimleri artarak devam edecek. Bu bağlamda enerji başta olmak üzere kaynak verimliliği, yenilenebilir enerji kullanımı, döngüsel ekonomiye ilişkin tedbirler, karbon envanter yönetimi ve sertifikasyonu gibi alanlarda finansman fırsatları artacak.
  • Karbon fiyatlandırma seçenekleri giderek artan şekilde yaygınlaşacak ve piyasa mekanizmalarının ağırlığı da benzer şekilde artacak. Karbon sertifika fiyatlarının sıkı bir denetim ve zorunlu bir piyasa olmadan artacağını söylemek zor (hatta zorunlu piyasalarda da ek tedbirler olmadan ek gelişmeler yaşanmayacaktır) ancak bu anlamda fiyat koridorları, taban ve tavan karbon fiyatları gibi tedbirler görünümü kesinlikle değiştirecektir. İngiltere’de enerji üretim kompozisyonun hızla değişmesindeki en temel sebeplerden birinin bu olduğunu hatırlayalım.
  • İklim değişikliği ile mücadelede özel sektörün artan bir risk algısı var. İklim değişikliğine uyum çok kritik hale gelmeye başladı zira Paris Anlaşması ve çabalara rağmen dünya tahminimizden zorlu bir patikada hala… Bu bağlamda iklimsel risk değerlendirmeleri, kırılganlık analizleri, tedarik zincirlerinde stres testleri ve uyum önlemleri geliştirilmesi gibi seçeneklere gittikça artan oranda başvurulacaktır.

Tüm bunların özel sektörün ekonomik açıdan daha az maliyetli şekilde düşük karbon ekonomisine doğru yol almasına yardımcı olacak tedbirlerden sadece bazıları olduğunu hatırlatıp gelişmelere yeterince kaynak ve önem ayırmayan şirketleri daha maliyetli ve dahi zorlu bir geleceğin beklediğini belirtelim.

“Türkiye için Yeşil Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Çerçevesi Geliştirilmesi” Projesi açılışı gerçekleştirildi

“Türkiye için Yeşil Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Çerçevesi Geliştirilmesi” Projesi 9 Kasım 2016 tarihinde İstanbul’da yapılan bir açılış toplantısı ile başladı. Ana amacı Türkiye’deki OSB’lerin sürdürülebilir ve kaynak verimli endüstriyel parklara dönüştürülmesi ve tasarlanması için ulusal bir çerçeve geliştirmek olan projenin ana faydalanıcısı Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’dır. 9 ayda tamamlanması planlanan proje Dünya Bankası ve Uluslararası Finans Kurumu tarafından finanse edilmekte; GTE Carbon liderliğindeki Carbon Trust ve ERM’den oluşan konsorsiyumca yürütülmektedir. Proje takımına Prof. Dr. Göksel Demirer (ODTÜ) gibi kaynak verimliliği, temiz üretim ve endüstriyel simbiyoz alanlarında oldukça deneyimli uzmanlardan oluşan bir danışman kadrosu da destek vermekte.

Türkiye’de Yeşil Rekabetçilik, Türkiye’de Yeşil OSB’ler Programının Değerlendirilmesi ve Türkiye’deki Bağlantılı Çalışma/Projeler başlıklı 3 oturumda gerçekleştirilen açılış toplantısında hazır bulunan yararlanıcı & paydaşlar arasında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü (VGM), Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Bölgeleri Genel Müdürlüğü (SBGM), WB, IFC, KOSGEB, OSBÜK, çeşitli OSB Müdürlükleri ile Sanayi Odaları, TÜBİTAK MAM Çevre ve Temiz Üretim Enstitüsü, Bursa, Eskişehir, BilecikKalkınma Ajansı (BEBKA), Doğu Marmara Kalkınma Ajansı (MARKA), Trakya Kalkınma Ajansı (Trakyaka), Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) ile Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD) temsilcileri bulunmaktadır.

Proje yürütücü konsorsiyum lideri GTE Carbon tarafından gerçekleştirilen “Türkiye İçin Yeşil OSB Çerçevesinin Geliştirilmesi” sunumunda projenin amacı, kapsamı, yöntemi ve iş paketlerine ilişkin detaylar katılımcılarla paylaşılmış; paydaşların bunlara ilişkin görüşleri ve geri bildirimleri alınmıştır.

Webiner Kaydı: Özel Sektör Açısından Paris Anlaşması & Bilim Temelli Seragazı Azaltım Hedefleri Dönemi

GTE Carbon ve Carbon Trust olarak 11 Mayıs 2016 Çarşamba günü saat 14:00‘te düzenlediğimiz “Özel Sektör Açısından Paris Anlaşması & Bilim Temelli Hedefler Dönemi” webinerinde Paris Anlaşması’nı özel sektör açısından değerlendirmiş; bilim temelli sera gazı azaltım hedefi kavramına dair bilgi paylaşımı yapmıştık.

Webinere katılım gösteren kurumlara teşekkürlerimizi sunuyor, katılamayanlar veya yeniden izlemek isteyenler için aşağıdaki bağlantıları paylaşıyoruz:

Bağlantı 1 (YouTube): https://www.youtube.com/watch?v=2VL9X5bq8eM&feature=youtu.be

Bağlantı 2 (Webex): https://thecarbontrust-event.webex.com/thecarbontrust-event/lsr.php?RCID=5ef1ab9d375b1e2718b3842c9770932b 

 [:en]GTE Carbon ve Carbon Trust olarak 11 Mayıs 2016 Çarşamba günü saat 14:00‘te düzenlediğimiz “Özel Sektör Açısından Paris Anlaşması & Bilim Temelli Hedefler Dönemi” webinerinde Paris Anlaşması’nı özel sektör açısından değerlendirmiş; bilim temelli sera gazı azaltım hedefi kavramına dair bilgi paylaşımı yapmıştık.

Webinere katılım gösteren kurumlara teşekkürlerimizi sunuyor, katılamayanlar veya yeniden izlemek isteyenler için aşağıdaki bağlantıları paylaşıyoruz:

Bağlantı 1 (YouTube): https://www.youtube.com/watch?v=2VL9X5bq8eM&feature=youtu.be

Bağlantı 2 (Webex): https://thecarbontrust-event.webex.com/thecarbontrust-event/lsr.php?RCID=5ef1ab9d375b1e2718b3842c9770932b

Orta Ölçekli Sürdürülebilir Enerji Finansman Programı 3. Safhasında (MidSEFFIII) Danışmanlık Ekibindeyiz

GTE Carbon, Avrupa Yatırım Bankası (EIB) ve Avrupa Komisyonu’nun (EC) desteğiyle Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) tarafından uygulanan “Türkiye Orta Ölçekli Sürdürülebilir Enerji Finansman Programı (MidSEFF)” 3. safhasında MWH Global yürütücülüğündeki danışman ekibinde Frankfurt School of Finance & Management GmbH ile yer alacak.

MidSEFF III kapsamında programa katılan finans kurumlarına 500 milyon euro finansman sağlanacak. Bu desteğin finans kuruluşları aracılığı ile Türkiye’deki yenilenebilir enerji ve kaynak verimliliği projelerine aktarılması ve bu sayede Türkiye’de bu anlamdaki finansman açığına katkıda bulunulması hedefleniyor. GTE Carbon’un da içinde bulunduğu danışman ekibi MidSEFF III kapsamında çalışmalarına başlamış bulunmakta.

MidSEFF’in önceki safhaları ile ilgili detaylı bilgiye www.midseff.com adresinden ulaşılabilir.

Pınar Süt CDP 2015 İklim Değişikliği Puanı Yayınlandı

Birlikte çalıştığımız Yaşar Grup – Pınar Süt Eskişehir ve İzmir fabrikaları, yapılan CDP-İklim değişikliği değerlendirmesinde 95 puan saydamlık skoru alarak B bandında yerini almıştır. Pınar Süt, aynı zamanda CDP Su programına da cevap veren şirketlerden birisi olmuştur.  İklim değişikliği konusunda tüm grup bünyesinde kapsamlı çalışmalar yürüten ve şirket politikalarına entegre eden Yaşar Holding, bu çalışmalar sonucunda tüm grup şirketlerinde geçerli olmak üzere 2020 yılına kadar (2011 yılı baz alınarak) sera gazı salım yoğunluğunda 15% azaltım hedefi belirlemiştir. 2015 yılı itibarı ile bu hedefe büyük ölçüde gerçekleştirilmiş olup, emisyon yoğunluğunda yaklaşık %11 azaltım sağlanmıştır.

Yaşar Holding bünyesinde yer alan Pınar Süt, 2015 yılında şirket stratejilerine, karbon salımlarını azaltma çalışmalarının yanı sıra, su ve iklim değişikliğine uyum çalışmalarını da entegre etmiştir. Bu hedef doğrultusunda GTE Karbon ile birlikte iklim risklerinin belirlenmesine yönelik Su Ayak İzi, Risk Değerlendirme ve Su verimliliği çalışmaları da yapılmıştır. Bu çalışmanın sonucunda ise su tüketiminin ve su ayak izinin azaltılmasına yönelik somut öneriler gerçekleştirilmiştir.

Düşük Karbon Kahramanı – Yaşar Holding

II. İstanbul Karbon Zirvesi kapsamında düzenlenen  “Düşük Karbon Kahramanları” yarışmasında Yaşar Holding “Üretimde Karbon Salımı Azaltımı” alanında ödüle layık görüldü.

Karbon yönetimi konusunda emek verenleri ve iklim değişikliği ile mücadele edenleri desteklemenin yanı sıra konunun yaygın bilinirliğini artırmak amacıyla düzenlenen yarışmaya yönetimler, sivil toplum örgütleri, kişiler ve firmalardan, üçü yabancı olmak üzere 32 proje aday oldu.

Ödüller SÜT-D Başkanı ve Adnan Menderes Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Etem Karakaya tarafından takdim edildi. SÜT-D Başkan Yardımcısı ve İTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Filiz Karaosmanoğlu da ödül töreninde yaptığı konuşmada, “İltifata tabi olan karbon yönetimi marifetleri için bu ödülleri sunmak, SÜT-D sivil gücünün topluma yeşil yansımasıdır” dedi.

Yenilikçi ve çevreye saygılı projeler üretmeyi şirket ilkesi haline getiren Yaşar Holding, bu alandaki çalışmalarına devam ederek Pınar Süt Eskişehir Tesisleri için CDP-Water ve CDP-Carbon raporlaması hazırlıklarına başladı. Su ve Karbon alanında şirketlerinin performanslarını değerlendirmek ve stratejiler belirlemek isteyen şirketler grubunun,  sürdürülebilirlik yolundaki yolculuklarına daha birçok başarılı projeyle devam edecekleri başarılı girişimlerinden anlaşılıyor.

 

Yeşil İş Konferansı’nda su ayakizi buluşması

Yeşil İş Konferansı’nda su ayakizi buluşması

17-18 Eylül tarihlerinde Swiss Otel’de düzenlenen ve iş dünyasından pekçok katılımcıyı her sene bünyesinde buluşturan Yeşil İş Konferansı’nda bu sene su ayakizi ilk defa ele alındı. GTE Carbon’dan Zeren Erik ve ERM’den James Cadman gerçekleştirdikleri ortak sunumda su ayakizinin iş dünyası için önemine dikkat çekerken küresel hesaplama yöntemlerine ve metodolojileri hakkında bilgi verdiler.

Yeni su ayakizi kavramına değinen konuşmacılar, klasik anlamda birim ürün başına tüketilen su tüketim miktarının ötesinde; geliştirilen uluslararası metodolojilerde suyun kaynağının neresi olduğu, hangi mevsimde kullanıldığı ile coğrafi ve iklimsel risklerin de masaya yatırıldığının altını çizdiler. Bu doğrultuda, su ayakizi çalışmalarını gerçekleştiren kurumlar ciddi anlamda bir risk değerlendirmesinde bulunmakta; üretim planlarını ve mevzuat hazırlıklarını bu bulgulara göre revize edebilmektedirler.

Etkinlik sunumları için tıklayınız.

GTE Carbon ve ERM 9 Ocak 2013 tarihinde bir Su Ayakizi Hesaplama Webineri düzenledi.

9 Ocak 2013 tarihinde gerçekleştirilen su ayakizi webinerine ilgi yoğundu.  Internet ve telekonferans bağlantısı ile seyahat gerektirmeden gerçekleştirilen etkinlikte, GTE Carbon’da Projeler Müdürü olarak görev yapmakta olan Zeren Erik’in yaptığı açılış konuşmasından sonra Türkiye ve İngiltere’den konusunda uzman konuşmacılar yer aldı.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, Su Verimliliği Araştırma ve Su Teknolojisi Şubesi görevini icra etmekte olan Selçuk Çoşkun’un istatistiki bilgilere dayanarak Türkiye’de su kaynaklarının durumu ve Bakanlık faaliyetleri ile ilgili bilgiler verdi. Falkenmark ve Shiklomanov sınıflandırmasına göre suyun az ya da su baskının olduğu ülkeler kategorisinde yer alan Türkiye’de ortalama su miktarı yaklaşık 1.600 m3/kişi/yıl. Türkiye’de akış miktarı ile nüfus yoğunluğu arasındaki dengesizliğe dikkat çekerek, nüfusun %28’ini barındıran Marmara Havzası’nın, Türkiye’deki akışın sadece %4’üne sahip olduğunu belirtti.

Karbon Saydamlık Projesi (CDP)- Su Birimi Başkanı olan Cate Lamb, özellikle hammadde tedariğinin ve üretimin kesintiye uğraması ve daha maliyetli bir hale gelmesi, su kalitesinin azalması ve yasal yaptırımların artması sebebi ile suyun özel sektör için iklim değişikliği kadar önemli bir konu olduğunu belirtti. Sürdürülebilir su yönetimi konusunda firmaların daha hızlı adımlar atması gerektiğini vurgulayan Lamb, dünyanın farklı yerlerinden gerek kuraklık gerekse yağış artışı sebebi ile zorluklarla karşılaşan firmalardan örnek verdi. Geçen sene $200 milyon dolar mertebelerinde zarara uğrayan firmalar olduğundan bahseden Lamb, sürdürülebilir su yönetimi konusunda kamu, sivil toplum ve özel sektör işbirliklerinin gerekliliğine dikkat çekti.

Coca-Cola İçecek Kurumsal İlişkiler Yöneticisi, Suna İpek Batu ise dünyada Coca-Coca üretim tesisleri içerisinde su verimliliği konusunda en iyi uygulama örneği olarak öne çıkan Coca-Cola İçecek’in Türkiye’deki tesislerinde 1 litre ürün başına kullanılan su miktarının 2011 yılında 1.42 litre olarak gerçekleştiğini belirtti. Coca-Cola’nın küresel ortalamasının şu anda 2.16 litre olduğu belirten Batu, 2020 için hedeflerinin 1.2 litre olduğu belirtti. İzmir fabrikasının Ağustos ayında 1.01 litre ile küresel olarak en verimli uygulama olduğunu vurguladı.

ERM’de kıdemli danışman olarak görev yapmakta olan Bryan Hartlin ise katılımcıları su ayakizi hesaplamada kullanılan farklı metodolojiler hakkında bilgilendirdi. Tedarik zinciri, kurumsal bazda ya da ürünler için yapılacak su ayakizi çalışmaları arasındaki farklara değinen Hartlin hangi verilere ihtiyaç olduğu hakkında katılımcıları bilgilendirdi.

WEBİNER SUNUMLARINI GÖRMEK İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ : 

Bryan Hartlin
Cate Lamb
Selcuk Coskun
Suna Ipek Batu
Zeren Erik 

Yaşar Holding 2020 yılına kadar emisyonlarını %15 azaltma hedefi belirledi.

2012 yılında GTE Danışmanlık ve ERM tarafından karbon ayakizi hesaplanan Yaşar Grubu şirketleri 2020 yılında birim üretim başına emisyonlarını 15% azaltma hedefi aldı. Bu hedefle Yaşar Grubu emisyon azaltım taahhüdü alan ilk yerli firma oldu.

3 Ocak 2012’de Çeşme Altın Yunus Otel’de Yaşar Grubu Yönetim Kurulu Başkanı İdil Yiğitbaşı, İcra Başkanı Dr. Mehmet Aktaş ve tüm Yaşar Grubu üst düzey yöneticilerinin katılımı ile açılış toplantısı yapılan Yaşar Grubu şirketlerinin karbon ayakizinin hesaplanması projesi Ocak-Mayıs 2012 tarihleri arasında başarı ile tamamlandı.

Çalışmaya dahil edilen Pınar Süt, Pınar Et, Pınar Su, Dyo Boya, Dyo Matbaa, Viking Kağıt, Desa Enerji, Çeşme Altın Yunus Otel, Yaşar Birleşik Pazarlama ve Çamlı Yem Besicilik firmalarının karbon ayakizi GTE ve ERM tarafından hesaplanmış ve her firma için karbon azaltım yol haritası dahilinde emisyon azaltıcı önlemler belirlenmiştir.

Bu çalışmanın sonucunda Yaşar Grubu şirketleri 2020 yılında birim üretim başına emisyonlarını 15% azaltma hedefi almış ve bu hedefle emisyon azaltım taahhüdü alan ilk yerli firma olmuştur.

Yaşar Grubu Sürdürülebilirlike Raporu’na ulaşmak için: http://www.yasar.com.tr/pdf/yasar_2011_surdurulebilirlik_raporu.pdf