“Kurumsal İklim Hedefleri Çağı Başladı!
Siz Hazır mısınız? “Kurumsal İklim Hedefleri Çağı Başladı! Siz Hazır mısınız?

“Kurumsal İklim Hedefleri Çağı Başladı.” Siz Hazır mısınız?

(Yazan: Arif Cem Gündoğan)

İklim değişikliği ile mücadelede şirketlerin rolü ve sorumluluğu artarak devam ediyor. GTE Carbon olarak bu bağlamdaki faaliyetleri küresel ölçekte teşvik etmek için başlatılan Bilim Temelli Hedefler Girişimini sizlerle paylaşmak istedik.

CDP (Carbon Disclosure Project) geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabından kurumsal iklim hedefleri çağının başladığını duyurdu ve “Bilime Dayalı Hedefler” adlı bir girişimi tanıtan bilgilere yer verdi. CDP’nin yakın zamanda kaleme aldığı bir rapora göre Global 500 şirketlerinin %81’i enerji ve/veya sera gazı salımları odaklı bir hedef belirlemiş durumda. Ancak aynı raporda bu hedeflerin çoğunun insan kaynaklı iklim değişikliği problemi ile başa çıkabilmek için bilimin ortaya koyduğu rakamlarla pek uyumlu olmadığı da belirtiliyor.

Bilim Temelli Hedefler Girişimi

sbt

Şirketlerin iklim değişikliği problemi ile mücadelede daha anlamlı ve etkin katkılar sunabilmesini teşvik etmek amacı ile CDP, UNGC (UN Global Compact), WRI (World Resources Institute) ve WWF (World Wildlife Fund) yeni bir küresel girişim başlattı. Bilim Temelli Hedefler Girişimi’nin (Science Based Targets Initiative) ana hedefi şirketlerin sera gazı salım azaltım hedeflerini iklim bilime daha çok kulak veren ve daha iddialı seviyelere çekebilmek. Girişimin ulaşmak istediği alt hedeflerse şöyle özetlenmekte:

1. 2015 sonu itibari ile alanında lider en azından 100 şirketin iklim biliminin öngördüğü ölçüce iddialı azaltım hedefleri üstlenmesi,
2. 2020 itibari ile alanında lider 250 şirketin sera gazı salım azaltım hedefleri üstlenmesi ve bunları kamuoyu ile paylaşması,
3. Girişimin politika yapıcılara ve karar verici mercilere şirketlerin iklim değişikliği ile mücadelede neleri başardıklarını göstererek uluslararası ilim müzakerelerini olumlu yönde etkilemek.

Peki, Nedir Bilim Temelli Hedefler?

Girişim bilim temelli hedef kavramının tanımı “küresel sıcaklık ortalamasındaki artışı yüzyıl sonunda maksimum 2°C ile sınırlandırabilmeye ilişkin iklim biliminin ortaya koyduğu rakamlar doğrultusunda azaltım hedefleri belirlemek” şeklinde yapmakta. Burada iklim bilimine dair en kabul gören ve meşru çalışma Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) güncel akademik literatürü düzenli ve kapsamlı şekilde derleyip sunduğu Değerlendirme Raporları (Assessment Report – AR).

Neden Böyle Bir İhtiyaç Var?

Her geçen yıl karbon ayak izlerini hesaplayan, sera gazı envanterlerini kamuya açık şekilde paylaşan şirketlerin sayısının arttığı gözlemlenmekte. 2003-2014 yılları arasında CDP raporlaması yağan şirket sayısının 20 katına çıkması aslında gidişatı tek başına özetleyebilecek bir istatistik. Bu şirketlerin %75’inin sera gazı azaltım hedefleri belirledikleri belirtiliyor. Fakat “We Mean Business” adlı çatı kuruluşun yaptığı araştırmaya göre bu şirketlerin çok az bir kısmı uzun vadeli ve iklim biliminin ortaya koyduğu bulguların ışığında azimli bir niteliğe sahip. Dünyadaki en fazla sera gazı salımı yapan ve CDP raporlaması yapan 70 şirketin incelendiği bir başka çalışmaya göre ise bu şirketlerin 1/3’ünün bir sera gazı azaltım hedefi yok; diğer 1/3’lük kısmının ise iklim bilimi ile çelişen niteliğe sahip hedefleri var. Bu bulgular bize şirketlerin iklim değişikliği ile mücadelede her geçen gün daha aktif bir rol üstlenmeye başladıklarını ancak bu çabanın bilimin öngördüğüne henüz yakın seviyede olmadığının sinyallerini vermekte.

Yine de umutlu olmak için örnekler var. Paris Anlaşması üzerinde uzlaşı sağlanan iklim zirvesi COP21 sürecinde 114 şirketin bilim temelli hedefler belirlediğini açıklayan İklim Temelli Hedefler Girişimi bu çabaların hızla arttığını rapor ediyor. Coca-Cola, Dell, Enel, General Mills, Kellogg, NRG Energy, Procter & Gamble, Sony, ve Thalys gibi küresel devlerin girişim içerisinde onaylanmış hedefler ile yer aldıklarını da belirtmek gerek.

Daha Ayrıntılı Bilgiye Nereden Ulaşabiliriz?

Bilim Temelli Hedefler Girişimi şirketlerin konuya dair daha ayrıntılı bilgi edinebilmesi ve kendilerine yönelik bilim temelli hedefleri nasıl belirleyebileceklerine dair adım adım işlenmiş bir yol haritasına göz atabilmeleri için bir de rehber hazırlığı içerisinde. Bu rehber şu anda kamuoyunun yorumlarına açık halde erişilebilir halde. Nihai sürüm henüz oluşturulmadı ancak güncellemelere şu adresten ulaşmak mümkün: http://sciencebasedtargets.org/

Şimdi Ne Yapabiliriz?

İşe Bilim Temelli Hedefler Girişimi sitesinde bulunan katkı mektubu formatını edinerek ve inceleyerek başlamak ilk basamak. Şirketinizin bu mektubu girişime iletmesi bilim temelli bir sera gazı azaltım hedefi belirleme niyetinizi resmileştiren bir adım olacak. İkinci adım bir hedef belirlenmesi süreci. Niyet mektubunu ilettikten sonraki iki yıllık bir süre dâhilinde bilim temelli azaltım hedefini geliştirmeniz beklenmekte. Hedefinizi belirledikten sonra bunu kamuoyu ile paylaşmanız, bunu “hedef kontrol formu” aracılığı ile girişim sekretaryasına iletmeniz gerekiyor. Böylelikle Bilim Temelli Hedefler Girişimi hedefinizin bilimsel niteliğini belirli kriterlere göre inceleyip onay verebilecek. Bu kontrol süreci olumlu olursa şirketinizin ismi sciencebasedtargets.org adresinde ve girişimin bütün iletişim faaliyetlerinde yer alabilecek. Bu kriterlerin neler olduğuna gelecek olursak:

• Kapsam: Belirlenecek azaltım hedefinin Sera gazları Protokol Kurumsal Standardına (GHG PCS) uyumlu ve standartta belirlenmiş tüm sera gazlarını kapsayan şekilde belirlenmiş olması gerekmekte. Ayrıca şirketin Kapsam 1 ve Kapsam 2 salımlarına yönelik hazırlanmış olması şart.
• Zaman Dilimi: Hedefin kamuoyuna paylaşıldığı andan itibaren minimum 5 yıl maksimum 15 yıl sonrasına yönelik belirlenmiş olması gerekmekte.
• İddia Seviyesi: Küresel sıcaklık ortalamasındaki artışı yüzyıl sonunda maksimum 2°C ile sınırlandırabilmeye ilişkin iklim biliminin ortaya koyduğu rakamlar doğrultusunda azaltım hedefi belirlenmesi gerekiyor. Bu noktada daha anlaşılır bir yönlendirme için girişim ayrıntılı bir rehber hazırlığı içerisinde. (Eğer Kapsam 3 salımları toplamın %40’ından fazlasını ifade ediyorsa, Kapsam 3 salımları üzerine de iddialı bir azaltım hedefi belirlenmesi beklenmekte.)
• Gönüllü Katkılar: Şirketler zorunlu olmamakla beraber uzun vadeli (örneği 2050) azaltım hedefleri belirlemeye davet ediliyor. Azaltım hedeflerinin “mutlak” ve “yoğunluk” (intensity) temelli olması teşvik edilmekte.

Kapsam 1,2 ve 3 Sera Gazı Salımları Özetle Ne Demek?

Kapsam 1: Şirkete ait olan ya da tarafından işletilen direkt sera gazı salımları.
Kapsam 2: Elektrik, merkezî ısıtma, buhar ve soğutma işlemleri tüketimlerine bağlı dolaylı sera gazı salımları.
Kapsam 3: Şirketin önemli derecede kontrolü ve etkisi altında bulunan (örneğin tedarik zinciri) tüm dolaylı ve oluşmuş sera gazı salımları.

Finans Kuruluşları Ne Yana Düşer?

Bilim Temelli Hedefler Girişimi finans kuruluşlarını da Kapsam 1 ve Kapsam 2 sera gazı salımları ve dahi yatırım aktiviteleri ile ilgili hedefler belirlemeye davet etmekte. Ancak girişim, finans kuruluşlarının Kapsam 3 salımlarını değerlendirmek için üzerinde uzlaşılmış bir değerlendirme yöntemi olmadığı için bu kapsamdaki hedefleri onaylayamayacak.

GTE Carbon Size Bu Konuda Nasıl Destek Olabilir?

GTE Carbon olarak verdiğimiz hizmetler arasında kurumların iklim değişikliği nedeniyle karşı karşıya kaldıkları risklerin tespiti ve yönetimi; karbon ayak izlerinin ve sera gazı envanterinin hesaplanması olduğu gibi uluslararası raporlama süreçlerine danışmanlık desteği de sağlamaktayız. Bu bağlamda Bilim Temelli Hedefler Girişimi’ne aktif katılımınıza dair birlikte çalışmaktan memnuniyet duyarız. Ayrıntılı bilgi ve referanslarımız için www.gte.com.tr adresi veya info@gte.com.tr aracılığı ile bize ulaşabilirsiniz.[:]

Karbonsuz bir Ekonomiye Doğru Güçlü Sinyal: Paris Anlaşması

(Yazan: Arif Cem Gündoğan)

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) 21. Taraflar Toplantısı (COP21) Fransa’nın başkenti Paris’te iki hafta süren müzakereler sonunda 2020 sonrası küresel iklim rejimini belirleyecek “Paris Anlaşması” ile sonuçlandı. Dünyada geniş yankı uyandıran anlaşmanın detaylarını ve önümüzdeki süreçte bizleri bekleyen gelişmeleri GTE Carbon olarak kısaca derledik.

Yürürlük şartları

Paris Anlaşması 196 tarafın uzlaşısıyla ortaya çıkan bir metin. Anlaşmanın 2020 yılında resmen yürürlüğe girebilmesi için küresel seragazı salımlarının en az %55’ini temsil eden en az 55 ülke tarafından imzalanıp kendi yasal süreçlerince onaylanması gerekmekte. 22 Nisan 2016’da imzaya açılacak anlaşma, 21 Nisan 2017’ye dek imzaya açık kalacak.

Daha esnek bir uluslararası rejim

Paris Anlaşması, 2020 yılında sona erecek Kyoto Protokolü’nün taahhüt temelli yaklaşımının aksine daha esnek ve “ulusal katkılara” dayalı bir yaklaşımın önünü açmış durumda. Yani ülkeler kendi ulusal katkılarını (NDCs) kendileri belirleyecek ve belirledikleri hedeflere ulaşmaya çalışacaklar. Bunun yanında hedeflerin sürekli olarak iyileştirilmesi için (5 yılda bir) düzenli revizyonlar yapılması anlaşma çerçevesinde belirtilen tedbirler arasında.

Hedefler neler?

Paris Anlaşması kapsamındaki başlıklara kısaca değinelim. İnsan kaynaklı iklim değişikliği ile bağlantılı yaşanan küresel sıcaklık artışı Paris Anlaşması ile 2°C’nin olabildiğince altında (ve mümkünse 1.5°C’de) dizginlenmeye çalışılacak. Bu hedefe ulaşılabilmesi için ulusal katkılar (NDCs) kritik öneme sahip olacak. Ulusal katkılar düzenli aralıklarla daha iddialı hedeflerle güncellenerek küresel mücadelenin etkinleştirilmesi hedefleniyor. Anlaşmada 2050-2100 yılları arasında insan kaynaklı seragazı salımların ve yutak kapasitesinin arasında bir denge kurulması uzun dönemli hedef olarak belirtiliyor. Yani doğal süreçlere insan müdahalesini sıfıra indirmek amaçlanıyor. Paris Anlaşması, uyum (adaptasyon) konusuna azaltım (mitigasyon) konusuna verdiği önemi atfediyor. Bundan böyle ülkeler ulusal katkılarında uyum tedbirlerini belirtmek ve sürekli güncellemek durumunda olacaklar. İklim finansmanı açısından ise daha önce belirlenen 2020 itibari ile yılda 100 milyar dolar hedefi taban meblağ olarak kabul görmüş durumda. Bu finansman özellikle Yeşil İklim Fonu (GCF) aracılığı ile dağıtılacak. Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere finansal desteğinin boyutu 2020’den itibaren somut ihtiyaç değerlendirmeleri üzerinden artarak devam edecek.

Yeterince iddialı bir anlaşma mı?

Konuya bilim penceresinden bakıldığında ise, Paris Anlaşması’nın eleştirilerin hedefi olduğunu söylemek gerekir. Sıcaklık artışını dizginleme hedefine yönelik yeterli hedeflerin masada olmadığını savunan bilim insanları eğer iyileştirmeler yapılmazsa sıcaklık artışının 3°C’yi geçeceğini belirtiyorlar. Anlaşma kapsamında Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinden (IPCC) 2018 yılında bir envanter değerlendirmesi yapması isteniyor. IPCC bütün niyet edilen ulusal katkı beyanlarını (INDCs) değerlendirerek kümülatif bir değerlendirme yapacak. Ülkelerden bu değerlendirmenin sonucuna göre gönüllü olarak katkılarını güncellemeleri beklenecek. Ulusal katkıların (NDCs) 2023 yılından itibaren her 5 yılda bir düzenli şekilde daha iddialı hale getirilmesi bir zorunluluk olacak. Bu şekilde anlaşmanın daha tutarlı ve iddialı olması sağlanacak. Bu noktada izleme, raporlama ve doğrulama (MRV) çok kritik bir önem kazanmakta. Anlaşma kapsamında MRV’nin önemine atıflar bulunuyor. Paris Anlaşması’nın hukuken bağlayıcı niteliğinin zayıf olduğunu ancak anlaşmaya uymamanın diplomatik ve politik bir takım dezavantajlar yaratan bir durum oluşturacağını da belirtmek gerekli. Anlaşmada açıkça bir cezai yaptırım olamayacağı belirtilmekte… Bu durum iklim krizi ile etkin şekilde mücadeleyi güçleştirebilecek bir faktör.

Karbon fiyatlandırma ve ticareti hakkındaki gelişmeler

Kyoto Protokolü kapsamındaki esneklik mekanizmalarının (CDM, JI gibi) devamı olarak nitelendirebileceğimiz “Sürdürülebilir Kalkınma Mekanizması” Paris Anlaşması kapsamında yer alıyor. Öncekilerden farklı olarak anlaşmaya taraf olan her ülkenin katılım sağlayabileceği bir mekanizma kurgulanarak ülkeler arasında “Azaltım Çıktılarının Uluslararası Transferi” (ITMOs) şeklinde özetlenebilecek bir transfer/ticaret olanağı sağlanıyor. Bu durum seragazı salım ticareti (veya daha yaygın adıyla karbon ticareti) hacminin artacağı ve ticaretin coğrafyasının genişleyeceği anlamına da gelebilir. Ayrıca proje çeşitlerinde de daha esnek bir yola girildiğini söylemek mümkün. Sadece RES, HES gibi proje tiplerinin değil farklı seçeneklerden de (örneğin akıllı sinyalizasyonla trafikte belirli bir zamanda sağlanan salım azaltımı vb.) azaltım kredilendirilmesi yapılabileceğine dair sinyaller Paris Anlaşması’nda mevcut, ancak bu noktada kesin konuşmak için 2020’ye giden süreçte sürdürülebilir kalkınma mekanizmasının şekillendirilmesini izlemek gerekiyor. Karbon fiyatlandırmanın önemine anlaşma kapsamında yapılan vurgu da bu çerçevedeki farklı tedbirlerin yaygınlaşması için bir sinyal olarak nitelendirilebilir. Paris Anlaşması öncesinde, CDP raporlanması yapan 1000’in üzerindeki şirketin planlama süreçlerine dâhili bir karbon fiyatı belirlemiş/belirleme sürecinde olduğunu hesaba katarsak COP21 sonrası karbon fiyatlandırma trendinin yükselişte olacağını kestirmek güç olmayacaktır.

Anlaşma özel sektör için ne ifade ediyor?

COP21 müzakerelerinden hemen sonra fosil yakıt şirketlerinin (özellikle kömür) hisselerinin belirgin bir biçimde inişe geçmesi oldukça enteresan bir gelişmeydi. Dönüşüm çok hızlı olmayacak olsa da başka kömür yatırımları olmak üzere enerji odaklı sektörlerin kademeli olarak değişimine hazırlıklı olmak gerekmekte. Bu konuyla ilgili özellikle ulusal katkıların vereceği mesajların izlenmesi tavsiye edilmekte… Paris Anlaşması ülkelere ekonomi geneli ve sektörlere yönelik kendi hedeflerini belirlemek noktasında büyük bir esneklik tanıdığı için ana sinyaller ulusal katkı verileri (NDCs) üzerinden gelecek. Şimdilik şunu söylemekle yetinebiliriz: Orta vadede (2050’ye dek) düşük karbon, uzun vadede ise (2100’e doğru) karbonsuzlaştırılmış veya teknoloji ile telafi edilen ve kısıtlı miktarda salım yapılan bir ekonomik resim hedefleniyor. Şirketlerin dönüşen ekonomilere ayak uydurması için seragazı salımlarını izlemesi, raporlaması ve doğrulatması rekabetçi kalabilmek adına kritik önem kazanıyor. Bunun yanı sıra yeni sektörlerin ve hizmetlerin doğuşuna da şahit olacağız. Azaltım ve uyum tedbirlerinde, finansman araçlarında, sigorta çeşitlerinde, teknoloji çözümlerinde şimdiye dek radikal gözüken servisler ana akımlaşacak. Yatırım kararlarının, iş planlarının, operasyon süreçlerinin iklim değişikliği riskleri açısından değerlendirilmeden ve seragazı salımlarına bir fiyat biçilmeden yapılamayacağı bir sürece doğru giriyoruz. Bu bağlamda dönüşümünü sağlayabilen şirketler için fırsatlar, sağlayamayanlar için riskler ağırlıklı olarak kendini hissettirecek. Finansmanın rolü bu süreçte çok belirgin olacak. Paris Anlaşması’nın temel prensiplerine paralel şekilde esnek ve geniş yelpazeden pek çok finansal aracın devreye gireceğini söylemek mümkün. Yapılan araştırmalara göre küresel çapta dönüşüm için her yıl ihtiyaç duyulacak 6 trilyon dolar yalnızca devletlerden değil bu yenilikçi finansman araçlarından sağlanacak. Paris Anlaşması bu anlamda özel sektör için bir dönüşüm sinyali…

Türkiye özelinde durum nedir? Ne bekleyebiliriz?

Türkiye’nin COP21’den beklentisi kendi özel şartlarının anlaşma kapsamında tanınması ve iklim finansmanına erişiminin sağlanmasıydı. Bilindiği üzere Türkiye halen UNFCCC Ek-1 ülkesi olduğu için “gelişmiş” ülke kategorisinde sayılıyor ve iklim finansmanına kapsamlı bir erişimi yok. Türkiye’nin özel durumu önümüzdeki taraflar toplantısına kadar istişare edilecek konular arasında yer almasına rağmen şu an için Yeşil İklim Fonu’ndan yararlanması mümkün gözükmüyor. Türkiye bu konudan bağımsız olarak teknoloji ve kapasite geliştirme destekleri alabilecek. Türkiye, müzakereler esnasında, Paris Anlaşması’nın yürürlüğe gireceği 2020 yılında düzenlenecek 26. Taraflar Toplantısı’na (COP26) aday olduğunu belirterek bir sürprize de imza attı. Bu nedenle önümüzdeki 5 yıl boyunca Türkiye’de iklim politikalarının ve buna bağlı mevzuatın daha da geliştirileceğini ve iddialı hale geleceğini şimdiden öngörmek mümkün.

EÜAŞ İklim Değişikliğinin Termik Enerji Üretimine Etkisi Özet Raporu Yayınlandı

İklim değişikliğinin sonucu olarak artan hava ve su sıcaklığı ve su miktarındaki azalma ve artmalar, termik santrallerin verimini düşürmekte ve faaliyetlerinin kesintiye uğramasına neden olmaktadır.  Oluşan ekonomik kayıpların ve arz güvenliğinde yaşanan sıkıntıların yanı sıra,  düşen santral verimleri daha fazla yakıt tüketimine ve sera gazı salımına neden olmaktadır. İklim değişikliğinin enerji üretimine etkilerinin tespiti ve bu etkilerin azaltılmasına yönelin çalışmalar büyük önem kazanmaktadır.

Türkiye’de EÜAŞ ve GTE Karbon tarafından geliştirilen ve İngiltere Büyükelçiliği Refah Fonu tarafından desteklenen proje çerçevesinde iklim değişikliğinin termik santrallerindeki elektrik üretimine etkisi üzerine çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Söz konusu çalışmaların sonucu olarak,  Su ve Enerji ilişkisinin EÜAŞ’a ait santraller seviyesinde detaylı olarak incelendiği raporun elektrik üretim sektöründe yönlendirici bir etki yapması beklenmektedir. Raporun detaylarını hazırlanan özet raporda bulabilirsiniz.

http://www.euas.gov.tr/Documents/iklim_degisikliginin_termik_enerji_uretimine_etkisi.pdf[:]

Güneşten Ormanlar Elektrik Üretmeye Başladı!

Ege Orman Vakfı’na ait Türkiye’nin ilk Gold Standard’a kayıt edilen mikro projesi olan “Güneşten Ormanlar” projesi 2014 yılı Ağustos Ayı itibari ile elektrik üretmeye başlamıştır. Proje hedefleri arasında, Güneş enerjisinden elde edilen gelirle yeni ormanlar oluşturarak iklim değişikliğine karşı verilen mücadeleye de doğrudan bir katkı daha sunulması planlanmaktadır. Dolayısıyla, “Güneşten Ormanlar” gelecek için umut veren projeler arasında yerini almıştır.

Projenin izleme raporu Gold Standard’a sunulmuş olup, proje karbon kredisi kazanmaya bir adım daha yaklaşmış bulunmaktadır.

İklim Değişikliği & Enerji Sektöründe Risk Yönetimi Etkinliği Tamamlandı

İngiltere Büyükelçiliği’nin desteği ile EÜAŞ tarafından yürütülen ve GTE Carbon’un danışmanlığını yaptığı “İklim Değişikliğine Dirençli Termal Enerji Üretimi” projesinin çıktılarının da paylaşıldığı “İklim Değişikliği & Enerji Sektöründe Risk Yönetimi Etkinliği” 28 Nisan Salı günü Ankara Mövenpick Otel’de gerçekleştirilen çalıştay ile tamamlandı.

Yurtiçi ve yurt dışından kamu kurumları, akdemisyenler ve özel sektör temsilcilerinden yaklaşık 70 kişinin yer aldığı çalıştayda iklim değişikliği ve beraberinde getirdiği sorunların enerji sektörü üzerindeki etkileri konusunda sunumlar katılımcılar ile paylaşıldı. Düzenlenen çalıştay sayesinde Türkiye’deki enerji sektörünün geleceği, dünyadaki iyi uygulamalar ve deneyimler de incelenerek geniş bir çerçevede değerlendirilme imkanı yaratıldı.

Çalıştayda paylaşılan sunumlara aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

1. Oturum

Arzu Kocatürk – İklim Değişikliği Projeksiyonları

Ayşe Yıldırım Coşgun – İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi

Murat Hardalaç – İklim Değişikliğine İlişkin Yapılan Çalışmalar

Orhan Solak – Adaptation to Climate Change

2. Oturum

Mücahit Sav – İklim Değişikliğinin Elektrik Üretimine Etkisi

Kasırga Yıldırak – İklim Profili, Mekansal Bilgi, Tarımda Risk Yönetimi ve Tarım Sigortaları

Kemal Demirkol – İklim Değişikliğine Dirençli Enerji Üretimi

Mark Workman – Climate Change and Risk Management in the Energy Sector

3. Oturum

Patrick Woods – Infrastructure Flood Resilience

Peter Spalding – Management of Water Footprint and Water Risk at GDF SUEZ_EN

Peter Spalding – Management of Water Footprint and Water Risk at GDF SUEZ_TR

Richenda Connell – Experience on Building Climate Resilience in the Energy Sector

Richenda Connell – Experience on Building Climate Resilience in the Energy Sector_TR

Craig Davies – Managing Climate Risks in Energy Sector Investments_EN

Craig Davies – Managing Climate Risks in Energy Sector Investments_TR

28 Nisan İklim Değişikliği & Enerji Sektöründe Risk Yönetimi Etkinliği

Dünyada olduğu kadar ülkemizde de karşılaştığımız sel, kuraklık, hortum gibi aşırı hava olaylarının tahmin edilebilirliği azalırken şiddeti ve sıklığı artmaktadır. Bu durum, insan yaşamı ile birlikte ekonomik faaliyetlerimize zarar vermekte, iklim değişikliğine uyum ve dayanıklılığın (adaptation & resilience) artırılmasına yönelik çalışmaların hız kazanması gerekliliğine dikkat çekmektedir.

Doğal kaynaklarımıza bağlı olarak faaliyet gösteren enerji sektörünün de iklim değişikliğine bağlı olan etki ve risk değerlendirmesini en kısa zamanda yapıp, gerekli tedbirleri alması gerekmektedir. Bu bağlamda, EÜAŞ , Mayıs 2014- Mart 2015 tarihlerinde, GTE Carbon yürütücülüğü ve İngiltere Büyükelçiliği’nin finansal desteği ile “Sürdürülebilir Ekonomik Kalkınma ve  Enerji Güvenliği için İklim Değişikliğine Dirençli Termal Enerji Üretimi” projesini gerçekleştirmiştir.

Proje çıktılarının paylaşılacağı toplantıda kamu sektöründe devam etmekte olan iklim değişikliği ve uyum ile ilgili çalışmalar ile yurtdışında enerji sektörünün konu ile ilgili gerçekleştirdiği faaliyetlere yer verilecektir.

Etkinlik 28 Nisan Salı günü Mövenpick Hotel Ankara’da gerçekleştirilecektir.

Etkinlik Programı

II. İstanbul Karbon Zirvesi

Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Derneği tarafından 2-3 Nisan tarihlerinde bu yıl ikincisi düzenlenen İstanbul Karbon Zirvesi’ne yurtiçi ve yurt dışından geniş bir katılım sağlandı. Kamu kurumları, iş dünyası temsilcileri ile akademisyen ve öğrencilerin büyük ilgi gösterdiği zirvenin “Karbon Nötr” sponsorluğunu ise GTE Carbon üstlendi.

Grand Cevahir Hotel Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen ödül töreninde GTE Carbon Projeler Direktörü M. Kemal Demirkol’a, GTE Carbon ve EÜAŞ’ın birlikte yürüttüğü “İklim Değişikliğine Dirençli Termik Santraller” projesinin çıktılarını paylaştığı sunumunun ardından bir de plaket verildi.

 

 

Sera Gazı Emisyonlarının Takibi Hakkında Yönetmelik’ e GTE Carbon ile Hazırlanın

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hazırladığı “Sera Gazı Emisyonlarının Takibi (SGET),  Hakkında Yönetmelik” 17 Mayıs 2014 tarih ve 29003 sayılı Resmi Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 2012 yılında yürürlüğe konmuş olan yönetmeliği geçersiz kılan yeni yönetmelik çerçevesinde kapsam dahilinde olan tesisler 1 Ekim 2014 tarihine kadar izleme planlarını onaylanmak üzere Bakanlığa iletmekle yükümlüdürler. Bu tesisler, 1 Ocak 2015 tarihinden başlayarak yıllık sera gazı emisyonlarını izleyecekler ve 30 Nisan 2016 tarihine kadar doğrulanmış yıllık sera gazı emisyon raporlarını Bakanlığa sunacaklardır.

Bu kapsam dahilinde, sadece izleme raporlarının hazırlanması değil, yıllık raporlamaların da kolay, doğru ve tutarlı bir şekilde hazırlanmasına yönelik olarak tesislere ihtiyaçları doğrultusunda kapsamlı çalışmalar sunan GTE Carbon, uzman ekibi ile  aşağıdaki konularda hizmet sunmaktadır:

–          İzleme planlarının hazırlanması

–          Yıllık emisyon raporlarının hazırlanması

–          Yönetmelik boşluk analizinin yapılması

–          Veri toplama, izleme ve muhafaza sistemleri hakkında danışmanlık

–          Eğitim

GTE Carbon, bugüne kadar farklı pek çok sektörden 40’a yakın firma ile 80 kadar emisyon azaltım ve karbon ticareti projesi gerçekleştirmiş, 20 kadar SGET/ EU ETS, ISO 14064 ve CDP raporlaması çerçevesinde proje yürütmüştür. 2012 yılından bu yana SGET kapsamında hizmet veren firmamız, başta enerji, kağıt ve gıda olmak üzere tesislere mevzuata hazırlık çalışmaları konusunda destek vermiş; tesis izleme raporları hazırlamış ve ilgili personele kapsamlı eğitimler vermiştir.

Sera Gazı Emisyonları Takibi İle İlgili Broşür için TIKLAYINIZ.

Yönetmelik hakkında detaylı bilgi almak için GTE Carbon ile İLETİŞİM‘e geçebilirsiniz.

Sıfır Karbonlu Elektrik ve Yeşil Enerji Sertifikaları

[:tr]“Elektrik Piyasası Serbest Tüketici Yönetmeliği” kapsamında, günümüzde birçok elektrik tüketicisi, tedarikçisini seçme şansına sahip olmuştur. EPDK tarafından, 2014 yılı tanımına göre serbest tüketici limiti 4 bin 500 kilovatsaate düşürüldü. Bu limitin üstünde elektrik tüketimi gerçekleştiren serbest tüketiciler, tedarik lisansı sahibi tüzel kişilerden, elektrik enerjisini dağıtım şirketlerine göre daha ucuza temin edebilmekteler.

Fiyat avantajının yanı sıra, bu sistemin devreye alınması ile sağlanan bir fayda da tüketicilerin satın aldıkları elektrik ile ilgili daha fazla bilgi sahibi olmaları ve temiz enerji talep edebilmeleri. Özellikle, karbon ayakizi azaltımı yapmayı hedefleyen ve LEED, BREAM gibi yeşil bina sertifikası edinmek isteyen kurumlara avantaj sağlayan bu sistem ile birlikte “sıfır karbonlu elektrik tüketiyoruz” şeklindeki ibarelere sıkça rastlar olduk.

I-REC’in (Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikası) ve Avrupa yenilenebilir enerji etiketi EKOenergy Türkiye Temsilciliğini yürüten, GTE Carbon olarak “sıfır karbonlu enerji” tüketimini doğruları ve yanlışları ile ele alalım. Hemen belirtmekte fayda var ki, tüketicilere sertifikalı yenilenebilir enerji tedariki sağlayan EKOenergy, I-REC sistemini de artık tanıyor. Bu sistemde, Türkiye’den

I-REC’e kayıtlı tedarikçilerden elektrik temin eden kurum ve kuruluşlar LEED puanlamasında 6 puana kadar avantaj elde edebiliyorlar.

İklim Değişikliğinin Termik Santral Verimliliğine Etkisi Araştırılacak

İklim değişikliği kaynaklı etkilerin termik santral performans kriterlerinde yaratabileceği olumsuz etkilerin araştırılmasının hedeflendiği proje çalışması başlatılmıştır. Proje çıktılarının elektrik üretim tesisi yatırımları, mevcut tesislerin rehabilitasyonu ve uyum açısından dikkate değer sonuçlar vermesi ve ülkemiz iklim kuşağındaki ülkeler için de rehber olması beklenmektedir.

EÜAŞ termik santrallarından tesis yeri, teknoloji ve kondense soğutma tipi temelinde yapılan seçimle belirlenen tesisler üzerinde durum çalışması ve risk değerlendirmesi yapılacaktır.Özellikle su varlıklarına bağlı değişikler ile aşırı hava olaylarına bağlı riskler üzerinde detay çalışma yürütülecektir. Projenin, Türkiye’deki tüm termik enerji üreticileri için önemli çıktılar sunması beklenmektedir.

EÜAŞ ve GTE Carbon ortaklığında yürütülecek projede türbin kondense soğutma suyu olarak kullanılan su kaynaklarında görülebilecek yüzey sıcaklık artışı, yüksek buharlaşma kaybı, ortam sıcaklığının ortalamaların üzerinde seyretmesi ve benzeri olumsuzluk ve kısıtların santral işletmelerinde yaratacağı verim ve üretim kaybı risk değerlendirmesi çalışılacaktır. Proje sonuçlarının elektrik arz güvenliği bağlamında farkındalık yaratacağı beklenmektedir.

Dünyada, iklim değişikliği adaptasyonu anlamındaki iyi uygulamalar, strateji ve mevzuat çalışmalarının da inceleneceği çalışma sonunda suya bağlı riskler ve iklim değişikliğine uyum konusunda teknik ve stratejik önlemlerden meydana gelen öneriler sunulacaktır. Çalışma kapsamında, iki kömürlü termik santral detaylı analize tabi tutulacak ve bir anlamda termik santrallerin su ayakizi örneği ortaya konacaktır.

Projemiz, İngiliz New Caste Universitesi İnşaat Mühendisliği ve Yer Bilimleri Bölümü’nden akademisyenler ve Dünya Bankası’na danışmanlık yapan risk değerlendirme uzmanları ile ortaklaşa yürütülecektir. Proje finansmanı, İngiltere Büyükelçiliği, Refah Fonu tarafından sağlanmaktadır.